Din’de taassuba yer yoktur

sensiz olmaz

Kayıtlı Üye
Din’de taassuba yer yoktur

“Taassup”, Arapçakökenlibir isimolupsözlükte “bağnazlık” anl----- gelmektedir. Bir görüş ve düşünceye, bir kişi ve topluluğa körü körüne bağlanmak, taraf olmak, akraba ve kavminin fertlerine aşırı ölçüde sevgi gösterip yardımcı olmak ve onları kayırmak anlamlarına gelir.

Taassup, terim olarak: Din, ahlâk, adet, görüş ve düşünce gibi konularda haksızlık ve husumet derecesine varacak ölçüde bir saplantıya düşmek demektir.

Bir insanın içinde yaşadığı toplumun ortak değerlerine bağlı olması ve onları koruyup savunması, taassup değildir. Aksine, dinî, millî ve ahlakî değerleri koruyup yaşatmak için gösterilen salâbet ve kararlılık demektir. Yüce Allah’ın,

يُحْيِيكُمإِذَا دَعَاكُم لِمَاوَلِلرَّسُولِ لِلّهِاسْتَجِيبُوااآمَنُوينَالَّذِيَا أَيُّهَا

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına uyun” (Enfâl, 8/24) emrini yerine getirmektir.

Allah ve Resulü’nün davetine icabet ederek, büyük bir samimiyetle İslam dininin emirlerine uymak; toplum hayatının kanı, canı hükmünde olan dinî, millî ve ahlakî değerleri korumaktır.

Hiç şüphe yok ki, yüce değerlerine karşı duyarsız olan bir milletin, tarih sahnesinde söz sahibi olabilmesi mümkün olmaz.

Taassup, sevgiyle kucaklama anl----- da gelmektedir. Buna göre, aklî ve naklî delillere dayanan hususlarda gösterilen duyarlılıklar, tutuculuk veya bağnazlık olmadığı gibi; doğrulukları, İslam âlimleri tarafından aklî ve naklî delillerle ispatlanmış olan dini meselelerin, herhangi bir şüphe ve tereddüt eseri göstermeden kararlı bir tavırla yerine getirmeleri de, asla bir aşırılık veya taassup sayılamaz.

Buna, doğruda ve hakta kararlılık anlamında güzel bir sebat ve salabet denilir. Ancak, elinde hiç bir delili ve makul bir gerekçesi olmayan bir insanın, herhangi bir konuda, körü körüne inat ve ısrar göstermesi ise, tam bir taassuptur.

Bilgisizlik, ölçüsüzlük, muhakemesizlik, gibi olumsuz zeminlerde yeşeren ve sınır tanımayan nefsanî arzulara kapılmaktan kaynaklanan taassup, fert ve toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesinin önünde duran büyük bir engeldir.

TAASSUBUN SEBEPLERİ

Taassubun birçok sebebi vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Güvenmek: Sevilip sayılan bazı itibarlı kişilerin görüşlerini, bir muhakeme ve değerlendirmeye tabi tutmadan, onlara güvenerek olduğu gibi kabullenmektir.

Aslında böyle bir güven anlayışı, İslâm’a aykırıdır. Çünkü İslam dini, aklî ve naklî delillere dayanır. Dolayısıyla, ileri sürülen görüşün delillerini ve gerçeğe uygunluk durumunu araştırıp bir sonuca varmadan, bir Müslümanın onu kabul, ya da red etmesi doğru olmaz. Şayet, güvendiği için kabul ederse, bu anlayış, onu, hataya veya taassuba düşmekten koruyamaz.

Bilgi Yetersizliği: İslâm’ıntemelmeseleleri olan itikat, ibadet ve ahlakla ilgili esasları bilmeyen veHz. Peygamber (s.a.v.)’e tabi olmanın ne demek olduğunu henüz anlayıp kavrayacak bir durumda bulunmayan bir insan, eğer biliyormuş gibi davranır, kendi bildiklerini dinden sayar ve onları din diye savunmaya kalkışırsa, taassubun içine düşmüş olur. Yüce Rabbimizin,

إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِلَا يَعْلَمُونَينَقُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُون وَالَّذِ

“De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar” (Zümer, 39/9) mealindeki ayeti, ilmin önemini vurgulamakta ve bilgisizliğin de, bir değer olmadığını ortaya koymaktadır.

Ehlinden Sormamak: Bir insanın, bilmediği bir konuyu, ehil olmayan kişilerden sorması ve onlardan aldığı cevaplara dayanarak, öğrendiklerinin doğruluğunu savunması, taassuba götüren bir yoldur. Bir ayette

فَاسْأَلُواْ َهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

“Eğer bilmiyorsanız, ilim sahiplerine sorun” (Enbiya, 21/7) şeklinde buyurularak, bilinmeyen her konunun, uzmanından sorulup öğrenilmesi istenmektedir. Din konusunda hataya düşmek istemeyen bir Müslüman’ın, bilmediği bir meseleyi temel kaynaklardan, ya bizzat araştırarak veya bilenlerden sorarak öğrenmesi gerekir.

Çünkü, bilen bir insan, dikkatli ve ölçülü olur. Hakkın ve hayrın ne olduğunu anlar ve ona göre hareket eder. Bütün işlerini, hep bu çerçevede araştırır, ölçer, biçer, değerlendirir ve yapar.

Kişinin Kendini Ölçü Alması: Bir insanın, yalnız kendi yapısına ve huyuna uyan bir görüşü, bir mezhebi hak, diğerlerini de yanlış görmesi, kendini ölçü alması ve bencillik duygusuna kapılması, taassubun başka bir sebebidir.

Kendisini hakkın ve doğrunun ölçüsü sayan bir kişi, bu dar görüşüne kapılarak daha da ileri gider ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’e de ölçüler vermeye çalışır. Sonuçta, Yüce Allah’ın,

قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّموَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْء عَلِيمٌ

“(Ey Muhammed!) De ki: ‘Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir”(Hucurât, 49/16) anlamındaki ayetinde bildirdiği, daha aşırı bir taassuba düşer. Böyle bir anlayışın akla, dine ve ilme uyan bir tarafı yoktur. Sırf kendini beğenmişliğin, canlı bir örneği olmaktan başka bir şey değildir.

Gerçeği, sadece kendisinin beğenip savunduğu fikir ve görüşlerden ibaret sayanlar, basiret, ilim ve irfandan mahrum olan kimselerdir. Sosyolojik açıdan gelişememiş bu tür insanlar, şahsi bir görüşün, dar bir anlayışın dışına çıkamazlar. İşte bu gibi dar görüşlüler, toplumda çeşitli sıkıntıların ve huzur bozucu rahatsızlıkların oluşmasında da etkili olurlar.

Kolaycılık: Eski dinlerden kalma bazı bilgi, adet ve gelenekleri hiç araştırmadan benimseyip onlara uymak ve bunları İslam’dan saymak, kolaycı bir yaklaşımın tipik bir örneğidir.

Gerçekleri öğrenmekten korkan veya böyle bir zahmete katlanmaktan çekinen bazı insanların seçtiği, bir başka taassup yolu da budur. Çünkü bu tutum, geçmişin mirası ile yetinmek, doğruları araştırmaya yönelmemek, ilim ve anlayış açısından gelişmeyi durdurarak, dar kalıplar arasında sıkışıp kalan bir hayata razı olmak demektir.

Şahsi Görüş: Dini sorunları çözüme kavuşturma konusunda, İslamî ölçülerin değil, şahsi görüşlerin esas alınıp savunulmasıdır.

İslâm dini kıyamete kadar devam edecek hak bir din olduğundan, hayatın akışı içerisinde karşılaşılacak yeni sorunların çözümlerine, yeterli ölçüler getirmiştir.

Bu bakımdan, İslam alimlerinden uzman bir topluluğun, dinî ölçüleri esas alan ilmî toplantılar düzenleyerek, yapacakları ortak akıl çalışmalarıyla yeni sorunlara çözümler bulmaları, en isabetli olanıdır.

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır”(Al-i İmrân, 3/104)mealindeki ayet, belirtilen gerçeği ortaya koymaktadır.Aksi takdirde, yeniden birçok taassup ve taklitçiliğe kapı açılmış olur.

Gelişen ve değişen şartlara göre İslâm dininin, günümüz insanın anlayabileceği bir üslupla güzelce açıklanıp anlatılması, geçmişten gelen büyük mirasın iyi korunması ve gerekiyorsa, çeşitli konulara değişik açılardan da bakılması, elbette güzeldir.

Ancak, hoş görülsün diye kaş yaparken, göze zarar verilmemeli; araştırırken de Kur’an ve sünnetin ölçü ve esasları dışına çıkılmamalıdır.

Şunu da, unutmamak gerekir ki, geçmişten gelen bir konuyu muhakeme etmeden, onun dini ve ilmi bir araştırmasını yapmadan, şahsi görüşlere dayanıp reddetmek nasıl bir taassup ise, belirli anlayışlarla yetinip dini tefekkürü susturmak da, öyle bir taassuptur.

Taassubun, mezhep, tarikat, meslek gibi kavramlar ve soy, kabile, bölge, millet ve şahıs gibi insanlar adına gösterilen bir çok çeşidi ve etkeni vardır.

Ancak, taassubun çeşidi ve sebebi ne olursa olsun, sonuçta insanı haksızlığa ve zulme itiyorsa, onun, artık makul ve meşru görülebilir bir tarafı kalmaz.

İSLAM DİNİ AKLA HİTAP EDER

İslam dini, akla hitap eden ve aklın güzelce işletilmesini isteyen bir dindir. Yüce Rabbimiz, İslam dininin temel kaynağı Kur’an-ı Kerim için,

وَهَـذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُوَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin”(En’am, 6/155)buyurarak bu dinin, böylesine yüce bir kitaba dayandığını bildirmektedir.

Allah kelamı olan bu yüce kitap, aklî ve naklî delilleri, aklın önüne koyarak, insanlara yol gösterir. İlim, irfan sahiplerini ve akıllarını güzelce işletenleri över, yanlış inanış, görüş ve arzuların peşine düşenleri de yerer.

İnkarcılığı ve cehaleti en büyük düşman sayar. Güçlü bir imana sahip olmayı, inançta hakka ve amelde hayra yönelmeyi ister. Aklın, ilim ve irfanla geliştirmenin gerekli olduğunu bildirir. Faydalı ilimlerin öğrenilmesini, güzel işlerin ve salih amellerin işlenmesini teşvik eder.

Akla hitap eden İslam dini, insanları nefsi davranışlardan sakındırır ve bu hususta gereken ölçüleri bildirerek, onlara uyulmasını ister. Kur’an-ı Kerim’de,

وَأَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّيكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

“İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti” (En’am, 6/153)buyurularak insanların, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i örnek almaları gerektiğini açıklar. Bir takım batıl inançlardan, uydurma masal ve hurafelerden uzak durmaları için de, onlara gerekli uyarılarda bulunur.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst