Esir maddesi, Arius ve Newton

Mr.TyLér ||

Kayıtlı Üye
Esir maddesi, Arius ve Newton
Safvet SENİH
(Isaak - Allah ve
yarattıkları arasındaki münasebeti belirlemeye yönelik derin bir arzusu vardı ve bu sebeple ilâhî ve fıtrî prensiblerin birleşip kaynaştığı Allah ve Tabiat Allah'ın isimlerinin tabiata nasıl aksettiğini anlamaya çalıştı,
arasındaki sınırları aradı. )

1989'da bir arkadaşımız, İznik'te kiliseden çevrilmiş bir caminin gizli bir bölmesinde asırlar öncesinden kalmış, yakılmış kitap sayfaları bulunduğunu, muhtemelen bunun kabul edilmeyen İncil nüshalarından olduğunu, çünkü aslında bu caminin, teslise karşı çıkan meşhur Arius'a ait olduğunu söylemişti. Fakat çok uğraşmama rağmen bu kitap kalıntılarına ulaşamamıştım. Ayrıca bir ara esir maddesine çok büyük ilgi duymuştum. Rus fizikçi Nikola Kozirev'in; "Zaman Teorisi"nin esir maddesi ile ilgili olduğunu fark edince heyecanlanmıştım. Bediüzzaman'ın esirle ilgili ifadelerindeki, (bir keşif olduğu hissini veren) derinlik, heyecanımı artırmıştı. Şimdi elime Betty J. T. Dobbs ve Margaret C. Jacob'un yazdıkları "Newton ve Newtonculuk Kültürü" isimli kitap geçti. İlgimi çeken bu iki hususla ilgili bu kitaptan bazı iktibaslar yapmaya çalışacağım.
İsaac Newton 1642 senesinin yılbaşı gecesinde doğdu. Henüz küçük bir çocukken su saatleri, rüzgâr değirmenleri, uçurtmalar ve güneş saatleri yaptı ve öteki çocuklardan daha yükseğe sıçramak için rüzgar gücünden akıllıca faydalandı. Komşu köylerdeki okullar ve Grantham'daki King's School ile beslenen genç Newton'un zihnî kabiliyeti ve inanılmaz düşünce gücü, yavaş yavaş dikkatleri çekti. Çiftçilik sanatını öğrenmesi için annesi tarafından eve çağrılan Newton, atalarının mesleği ile hiç ilgilenmeden, bütün zamanını ağaçların altında kitapları ve hesapları ile geçirdi. Sonunda Cambridge'de okumuş olan dayısı araya girerek, Newton'un Cambridge Üniversitesi'ne hazırlanmak üzere, Grantham'daki okuluna geri dönmesini sağladı.

Newton çağdaşlarının kafasını kurcalayan fizik ve matematik sahalarındaki soruların cevabını aramaya başladı. Ocak 1665 tarihinde üniversiteden mezun oldu. 1667 yılında Kalkülüsü geliştirdi. Endülüslü fizikçi el–Heysem'den asırlar sonra da olsa, beyaz ışığın gökkuşağındaki renklerin hepsinin bir karışımı olduğunu keşfetti ve deneyle de olsa, matematik açıdan bir çekim kanunu buldu. Öbür taraftan Newton, herşeyden çok, dinin eski zamanlardaki gibi saf ve güçlü olmasını ve insan hayatının merkezine yerleşmesini arzuluyordu. Newton'un hedefi, modern bilimin hedefinden çok daha büyüktü. Modern bilim yalnızca tabiat bilgisi üzerinde odaklanmıştı. Fakat Newton'un hedefi, fıtrî kanunlar kadar, dinî kanunları da ihtiva eden bir bilgiye ulaşmaktı. Allah ve yarattıkları arasındaki münasebeti belirlemeye yönelik derin bir dinî arzusu vardı ve bu sebeple ilahî ve fıtrî prensiblerin birleşip kaynaştığı Allah'ın isimlerinin tabiata nasıl aksettiğini anlamaya çalıştı. Netice olarak Newton'un metodu teoloji, simya, tarih ve antik dünyadan edindiği bilgileri ihtiva ediyordu. Newton tabiata Yaradanı görmek için bakıyordu, yaşlılığında, kendisini, gerçeğin engin okyanusu kıyısında oynarken, düzgün bir çakıl taşı veya güzel bir deniz kabuğu bulunca sevinen bir çocuk olarak tarif ediyordu. Bunu söylerken aslında hiç de gereksiz bir alçakgönüllülük yapmıyordu. Ayrıca Newton, Cenab–ı Hakk'ın heryerde hazır ve nâzır olduğu gerçeğini de kabul ediyordu.
Onyedinci yüzyılda Hristiyanlık teslise (yani Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh'un varlığına ve birliğine) inanıyordu. Newton ise, bu üçünün birbirine eşit, eş derecede, sonsuz ve neticede tek bir varlık oldukları inancını kabul etmiyordu. Halbuki Newton'un Cambridge'de öğretmenlik yapabilmesi için, yedi sene sonra Anglikan Kilisesi tarafından papazlığa kabul edilmesi gerekiyordu. Bu şart yerine gelmezse, Newton'un öğretmenliği bırakması gerekecekti. Onun için Hristiyanlık'la ilgili yazılan kitapları incelemeye başladı. Bu kitaplar arasında, üçüncü ve dördüncü yüzyılda yaşamış bir din adamı olan Arius'un görüşlerinin izlerini buldu. Ayrıca Hz. İsa'nın (Oğul Tanrı) tabiatı üzerine yapılan tartışmalara rastladı. Bu tartışmalarda, 325 yılında İznik Konseyi adı verilen bir kilise konseyinin Hz. İsa'nın Baba Tanrı ile aynı maddeden oluşmuş bir oğul olduğu görüşüne karşı, Arius; Hz. İsa'nın Allah'dan doğmadığını fakat yaratıldığını savunuyordu. Newton, bu belgelerin ışığı altında Arius'un haklı olduğu kanaatına vararak, Hristiyanlığın 325'ten bu yana teslisi kabul etmekle büyük bir hata içinde olduğu sonucuna vardı. Ama bu inancını o zaman dinsizlikle suçlanmak, üniversiteden atılmak, hattâ matematik kürsüsündeki yerini kaybetmek korkusundan dolayı gizledi.

Newton, gerçek sebebini belirtmeden, papaz olmak istemediği mesajını vermiş, saraydan da üniversitedeki papaz olma gerekliliğini kaldıracak olan sürekli bir özel izin almıştı. Prof. Newton böylece, hem teslise inandığını söyleyerek yalan yere yemin etmekten kurtulmuş, hem üniversitedeki işinden de olmamıştı. Hayatının sonuna kadar Arian kalan Newton, son günlerinde İznik bildirisi yerine geçecek kendine ait bir Arian Bildirisi hazırladı.

Newton esir (eter)'in varlığına da inanıyordu. Newton yeni mekânikçi tabiat felsefelerini daha üniversite yıllarında öğrenmişti ve mekânikçi bir yerçekimi yaklaşımını benimsemişti. Bu yaklaşımına göre, algılanamayacak eter (esir) parçacıkları, nesneleri yeryüzüne doğru iten bir baskı oluşturmaktaydı. Öğrencilik yıllarında tuttuğu defterde, parçacıkların bu basıncından yararlanarak sürekli hareket sağlayan iki makine taslağı bile hazırlamıştı. Bu makine taslaklarından biri su değirmenine benzemekteydi; ötekinin de pervaneleri vardı ve daha çok yel değirmenini andırıyordu. Her ikisi de, yerçekimine sebep olan mekanik esir akışının tesirleri ile çalışacak biçimde tasarlanmıştı.

Newton her bilim adamında rastlanan ilmî şüpheye sahip, ağzı kapalı birisiydi. Çok az şaka yapardı. Zaman zaman yemek yemeyi unutarak ve çok az uyuyarak, oldukça verimli ve sıkı bir biçimde çalışırdı. Bazı zamanlar bir yere gitmek için evden dışarı çıkacağı anlarda eski bir problemle ilgili aklına yeni bir düşünce gelir ve hemen çalışma masasına geri dönerek yeniden yazmaya başlardı. Hattâ bunu yaparken oturmayı bile unuturdu.

Newton gibi dâhilerin hayatları, düşünceleri ve gayretleri, faydalanabileceğimiz ders ve ibretlerle doludur. Bu itibarla bu şahsiyetlerin bilinmeyen enteresan yönlerinin ortaya konulması çok faydalı olacaktır. Bunları tebârûz ettirecek çalışmalara ihtiyacımız var.

Arius (...-336)

260 tarihlerine doğru İskendiriye'de doğmuş, 336'da İstanbul'da ölmüştür. Ariusçuluk olarak tanınan bir dinbilim anlayışının doğmasına yol açmıştır. Hz. İsa'nın kişiliği hakkında Aleksandre ile arasında 318'e doğru baş gösteren anlaşmazlık, Hristiyan kilisesini ikiye bölmüş ve Roma İmparatorluğu'nda kargaşalıklara sebep olmuştur. Hz. İsa'nın yaratılmış, sonlu bir yapısı olduğunu ileri süren bu anlayış, yerleşmiş anlayışa meydan okuyan en belli başlı heretik görüş olarak Kilise'nin ilk zamanlarında reddedilmiştir.
İskenderiye bölgesindeki bir Hristiyan cemaatinin ahlâkî önderi olan Arius, Allah'ın mutlak tekliğini en yüksek yetkinlik olarak gören Yeni–Platonculuğu, Yeni Ahit metinlerini açıklamaya yönelik gerçekçi, mantıkî bir yaklaşımla birleştiren çağrısı ile, insanları çevresine toplamıştır. Yaklaşık 323'te başlıca eseri Thalia'nın (Şölen) kafiyeli mısralarında dile getirdiği bu bakış açısı, işçiler ve gezginler için yazılan halk şarkılarıyla dört bir yana yayılmıştır.
İsa'nın Allah ile aynı kutsal yapıya sahip olduğunu reddetmesi üzerine, Mayıs 325'te Nikaia (İznik) Konsili, Arius'u heretik (dinden çıkmış) ilân etti. Anadolu'daki meslektaşlarının ve imparatorun kızı Konstantia'nın onu desteklemeleri tesirli oldu, Arius sürgünden döndü ve uzlaşmacı bir yolun kabul edilmesinden sonra yeniden kiliseye kabul edildi. Ama bir süre sonra Arius, İstanbul'da sokakta dolaşırken düşüp öldü
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
vozol 12000
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst