Bir Kimseyi Oturduğu Yerden Kaldırıp, Yerine Oturmanın Nehyi:
İbn Ömer'in haber verdiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
لاَ يُقِيمُ الرَّجُلُ الرَّجُلَ مِنْ مَجْلِسِهِ ثُمَّ يَجْلِسُ فِيهِ
"Bir kişi, öbür kişiyi yerinden kaldırıp sonra da onun yerine oturmaz" buyurmuştur. (Buhâri Tercemesi, Mehmed Sofuoğlu, C: 13, Sh: 6215)
Hadis'te geçen, "kaldırmaz" ve "oturmaz" kelimeleri, usûl ilmi açısından haber cümlesidir. Yani haber bildiren bir kiptir. Bu kelimeler "kaldırmasın, oturmasın" anlamlarına inşâî yani nehiy hükmü ifade etmektedir. Bu duruma, lafzen ihbâr ama hükmen inşâ denir. Bunun örnekleri Kur'an ve Hadislerde çoktur ama her zaman bu durum geçerli olmaz. Mesela; "Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez" (Buhâri, Müslim) Hadisindeki "zulmetmez" haber fiili, "zulmetmesin" şeklinde nehy yani inşâ bildirmektedir. Bunda şüphe yoktur ve ihtilafa da mahal yoktur.
Ama şu örneğimizde durum böyle değildir. "Ona (Kur'an'a) tamamen temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz (el süremez)" (Vâkıa: 79) Bu ayetteki "dokunamaz" ifadesini de "dokunmasın" şeklinde anlamak, doğru değildir. Her ne kadar bazı alimler böyle anlasa da, ulemanın ekserisi, bu ayetteki "dokunamaz" kelimesinin ihbârî forumda olduğunu açıklamışlardır. Bu kelimeyi, "dokunmasın" şeklinde anlayıp, bundan kastın da Kur'an'a abdestsiz dokunmanın yasak olduğu hükmü çıkarılamaz. Çünkü bu ayet müşriklerin, peygamberimize: "Kur'an'ı, Muhammed'e şeytanlar vahyediyor" şeklindeki sözleri üzerine, bu söze itiraz makamında nâzil olmuştur. Yani o Kur'an'a tertemiz ve günahsız olan, aldıkları emirlere asla karşı gelmeyen meleklerden başkası dokunamaz bile, demektir.
Konumuzu -usûl ve tefsir açısından- biraz detaylandırdık, kaldığımız yere tekrar dönelim.
Demek ki bir mecliste bir kimseyi kaldırıp yerine oturmak yasaklanmıştır.
Nâfi', İbn Ömer'den rivâyetle şöyle haber verdi; Peygamberimiz bir kişinin oturduğu yerinden kaldırılmasını ve oraya başka birisinin oturmasını nehyetmiş: "Ve lâkin yer açınız ve genişleyip genişletin" buyurmuştur. Nâfi': "İbn Ömer bir kimsenin oturduğu yerinden kaldırılıp, sonra onun yerine başkasını oturtmayı kerîh görürdü" demiştir. Bu Hadis'i İbn Ömer'den rivâyet eden Nâfi'e İmam Mâlik: Bu nehiy Cuma namazına mı aittir, diye sormuş. Nâfi' ise: Cuma'da da, başka meclislerde de, diye cevap vermiştir. (Cumua Kitabı)(Buhâri Tercemesi, Mehmed Sofuoğlu, C: 13, Sh: 6216)
Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler, toplantı yerlerinde size 'yer açın' dendiğinde genişletin ki, Allah da size genişlik versin. 'Kalkın' denildiğinde de kalkıverin ki Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri, dereceler ile yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." (Mücâdele: 11)
Bu ayette, sosyal bir soruna dikkat çekilmiştir. Bu ayetin nüzûlundan bin dörtyüz küsur sene sonra bile maalesef, günümüzde bazı müslümanlarda bu zaaflar hâlâ vardır. Bir meclise dışarıdan biri geldiğinde, orada oturanlar yeni gelen kardeşlerine yer vermek için toparlanma zahmetine girmezler. Tabii ki bu durumda yeni gelen şahıs ayakta kalır ve zorunlu olarak kapının önünde oturur veya geri döner yada oturanların üzerinden atlayarak, bazılarının elini, ayağını çiğneyerek kendisine yer açmaya çalışır. Bu durumlar, Peygamberimizin meclisinde de vuku bulmuştur. Bu ayetle müslümanlara bencil ve katı kalpli olmamaları, merhametli, hoşgörülü ve cömert olmaları gerektiği öğretilmiştir. Müslüman, kardeşine mecliste yer açmalıdır, iki-üç kişinin oturacağı yere kurulmamalıdır; meclisler piknik yeri değil; edeb, ahlak, ilim ve iman öğrenme yerleridir.
Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Bir kimse bir kimseyi yerinden kaldırıp onun yerine oturmasın. Daha önceden orada oturanlar da, sonradan gelenlere yer versinler."
(Buhâri, Müslim, Müsned-i Ahmed)
Abdullah b. Amr b. As'tan rivâyete göre, Peygamberimiz:
"İki kişinin arasına izin almadan girip oturmak, kimseye helâl değildir" buyurmuştur.
(Tirmizî, Ebû Dâvud, Müsned-i Ahmed)
İslâm, meclislerdeki oturma âdâbına varıncaya kadar, insan hayatını ilgilendiren hiçbir şeyin hükmünü açıklamayı ihmal etmemiştir. Yani birilerinin dediği gibi "Allah buna da mı karışıyor?" gibi ifadelerle; "Pes yani, Allah buna da karışsın öyle mi?" gibi safsataların insan fıtratından kaynaklanmadığını; Kur'an ve Sünnetten, öğrenmiş oluyoruz. Hayatımızda Allah'ın karışmadığı ve hüküm göndermediği küçücük bir nokta bile yoktur!