Bilecik Resimleri, Bilecik Tarihçesi

gamze

Bayan Üye
Bilecik Tarihçesi - Bilecik Resimleri - Bilecik Hanları - Bilecik Hamamları - Bilecik Camileri - Bilecik MescitleriBilecik Tarihi Ve Genel Bilgi


bilecik.jpg





Marmara Bölgesi'nin güney doğusunda; Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesim noktaları üzerinde yer alan Bilecik ili doğudan Bolu ve Eskişehir, güneyden Kütahya, batıdan Bursa, kuzeyden Sakarya illeri ile çevrilidir İl, küçük tepelik alanlar ile dik ve derin vadilerle yarılmış aşınım düzlüklerinden oluşur Güney ve güneybatı kesimleri oldukça engebeli olup, kuzey kesimi, Sakarya Irmağı vadisi diğerlerine göre daha düzdür En önemli akarsuları Sakarya Nehri ve onun kolları ile güneydeki Sarı Su'dur Doğu yönünden il sınırları içerisine giren Sakarya, kuzeye doğru bir yay çizer ve Karasu Göynük Çayı ve Göksu'nun kollarını içine alır Sakarya'nın Bilecik sınırları içerisindeki uzunluğu 80 kmyi bulur Sakarya'nın vadisi bir çok yerde oldukça dar ve derin olmakla beraber, ilin orta ve kuzey kesimlerinde genişler Güneyde Yeşildağ yakınlarında doğan Sarı Su, doğuya doğru akar ve il sınırlarının dışına çıkar Sarı Su zaman zaman taşkınlıklara yol açtığından, üzerine 1976'da Dodurga Barajı kurulmuştur Dodurga Gölü dışında ilin kuzeyinde de Çerkeşli Gölü yer alır İlin topraklarını küçük bölümler halinde oluşturan ovalar Sakarya Vadisi boyunca küçük düzlükler halindedir Güneyde 60 kmlik bir alanı da Bozüyük Ovası kaplar Bilecik'in yüzölçümü 4307 km2 olup, toplam nüfusu 194326'dır
İlin ekonomisi tarıma dayalıdır En çok tahıl, şeker pancarı, ayçiçeği, şerbetçiotu, üzüm, meyva ve sebze üretilir Bira sanayinin önemli maddesi olan şerbetçiotu burada üretilmektedir Az da olsa hayvancılık ve hayvan ürünleri ekonomisinde yer almaktadır Ayrıca yöreden çıkarılan mermeri işleyen küçük atölyeler, ipekli dokumacılık ve kozacılık da yapılmaktadır
Bilecik’te ilk yerleşimin başlangıcı kesinlik kazanamamakla birlikte, MÖ 3000’den öncelere indiği sanılmaktadır Anadolu’da Tunç Çağına geçiş sürecinde önemli bir yeri olan Bilecik’ten MÖ 3000’lerde tunç yapımı için kalay çıkarıldığı bilinmektedir İlin bilinen en eski isimleri Agrilion ve Agrillum’dur Daha sonraki dönemlerde Bilecik Bizans İmparatorluğu sınırları içine giren bir yerleşim yeri olmuştur
Bilecik yöresi MÖ1200'lerde Friglerin egemenliği altına girmiş, MÖ 546'da Perslerin yönetimine geçmiştir Büyük İskender'in MÖ334'te Anadolu'da Pers egemenliğine son vermesiyle birlikte, Helen uygarlığı Roma dönemine kadar sürmüştür Bilecik'in de içerisinde bulunduğu Bithynia Devleti MÖ74'te Roma egemenliğini kabul etmiş ve Pontus Krallığı ile birleştirilerek, Roma'nın Anadolu eyaletini oluşturmuştur Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra da Bizans yönetimine girmiştir Doğu Roma (Bizans) döneminde şehir Belekoma ismiyle anılıyordu Bilecik o zaman, şimdiki Bilecik’in doğusunda, Hamsu ve Tabakhane derelerinin oluşturduğu vadiler arasındaki bir kaya çıkıntısı üzerine inşa edilen kale çevresinde kurulmuştu Bizans döneminde Belekoma Kalesi Bilecik’te inşa edilmiş olup, bu dönemde Bilecik bir Tekfurluk idi Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde (797), Bithynia bölgesinin diğer şehirleri gibi Bilecik ve Söğüt civarı da fethedilerek Abbasi idaresine sokulmuştur Çevresi kale ile korunan Belekoma kenti tarih içinde Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler arasında birkaç kez el değiştirmiştir
Malazgirt Savaşı'ndan (1071) sonra Selçukluların boyu olan Kayıların bir bölümü Ertuğrul Bey yönetiminde batıya doğru ilerlemiş ve Söğüt çevresine yerleşmişlerdir Osmanlı vaka-i namelerinde Kayıların Söğüt ve çevresine 1230 yıllarında yerleştikleri belirtilmektedir 1231 yılında İznik İmparatorluğu ile Selçuklular arasında yapılan savaşa Ertuğrul Bey de akıncı olarak katılmıştır Selçuklu ve Bizans orduları arasında Sultanönü mevkiinde meydana gelen savaşın sonucunda Bizans ordusu yenilmiş, Karacadağ ve Söğüt dolayları Büyük Selçuklu Devleti’nin eline geçmiştir IAleaddin Keykubat Belekoma (Bilecik) Tekfurunu vergiye bağlamış, savaşta büyük yararlıklar gösteren Ertuğrul Bey’e Söğüt’ü mülk, Domaniç’i de yaylak olarak vermiştir Osmanlı kaynaklarına göre Ertuğrul Bey 1281 yılında ölmüştür Türbesi Söğüt ilçesinde bulunmakta ve her yıl Söğüt’te düzenlenen Ertuğrul Gazi Şenlikleri ile anılmaktadır
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra Kayıların başına Osman Bey geçmiştir Osman BeY Bizans’a karşı savaşmış ve sürekli başarılı olmuştur Kayıların bu başarılarında Şeyh Edebali’nin büyük payı olmuştur Fakih Şeyh Edebali Kayı Ahilerinin önderi idi Şeyh Edebali o sıralar Eskişehir ili sınırları içindeki İtburnu Köyünde oturuyordu Daha sonra medresesini Söğüt ve son olarak da Bilecik’e taşımıştır Osman Bey 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini Bizanslılardan almıştır 1287 yılında İnegöl Tekfuru’nu Domaniç yakınındaki İkizce’de (Erice) yenilgiye uğratmıştır Bu sırada Selçuklu Sultanı III Alaeddin Keykubat büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine gelmiş ve Osman Bey’in kuvvetleriyle birleşerek Bizans elindeki bu kaleyi kuşatmıştır Kuşatma sürerken Selçuklu Sultanı geri döndü Osman Bey’e bir sancak, tuğ alem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Bey’e vermiştir Bundan sonra Karacahisar’daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey ilk kez kendi adına hutbe okutmuş (1289), böylece Osmanlı Devletinin kuruluşunun başlangıcı olmuştur O sıralarda Bilecik henüz Türkler tarafından fethedilmemiş, Bizanslılara ait bir kentti Osman Bey Bilecik (Belekoma) ve Yarhisar tekfurları vergiye bağlanmış, ardından 1299 yılı yaz başında Belekoma kalesini ve peşinden Yarhisar kalesini fethetmiştir Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış, ancak, 1402 yılında Ankara Meydan Savaşı'nda Bayezid’in Timur’a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur’un hakimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik daha da gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın iskân için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir Bununla birlikte Bilecik Bursa ve İznik’ten Eskişehir’e ve Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve dinlenme yeri olarak önemini korumuştur
Bilecik Trakya ve Marmara bölgelerini İç, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle Ön Asya’ya bağlayan İstanbul-Bağdat demiryolu kenarında kurulmuştur Roma ve Bizanslılar zamanında kent merkezinin küçük bir yer olduğu sanılan Bilecik, Osmanlıların eline geçtikten sonra önem kazanmıştır Osman Gazi’nin fethettiği ilk önemli kale olması ve Şeyh Edebali Türbesi’nin burada bulunması, şehre olan ilgiyi artırmıştır Önceleri kale çevresinde yerleşik kent daha sonra Şeyh Edebali Türbesi, Orhan Gazi camii ve yakınındaki medreseye doğru büyümeye başlamıştır Şehir Türk hakimiyetine geçtikten sonra, önceleri Türkler ve Rumlar ayrı mahallelerde oturmuşlardır Örneğin, Türkler daha çok Osman Gazi, Orhan Gazi ve Aşağı Camiler çevresine yerleşmiş, Rumlar ise bugünkü Bilecik merkezinin bulunduğu bölgede yoğunlaşmışlardı Zamanla toplumlar arası sosyal ve ekonomik ilişkiler kurulmuş, iki toplumun ayrı mahallelerde oturması eğilimi ortadan kalkmış, devlet yapıları Yukarı Mahalleye yapılmaya başlanmış ve kent bugünkü yerleşim yerine doğru gelişmiştir
İstiklal Savaşında TBMM hükümet ile İstanbul’da bulunan padişah taraftarı hükümet arasında ortaya çıkan ihtilafı gidermek amacı ile İstanbul’daki Tevfik Paşa hükümeti adına Dahiliye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, Ankara Hükümeti ile bir görüşme yapmak istemişti Görüşmenin Bilecik İstasyon binasında yapılması kararlaştırıldı Heyetler 5 Aralık 1920 günü Bilecik İstasyon binasında bir araya geldiler İstanbul Heyeti Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa, elçilerden Cevat Bey, Ziraat Nazırı Kazım Bey, Hukuk Danışmanı Münir Bey ve Hoca Fatih Efendi’den oluşmuştu Ankara heyetine ise Mustafa Kemal Paşa başkanlık etmişti Heyette İsmet Bey (İnönü) de bulunuyordu Bilecik Mülakatından olumlu ve somut bir sonuç elde edilememiştir
Yunan Ordusu 6 Ocak 1921 günü Bursa ve Uşak dolaylarından taarruza geçmiş, 8 Ocak 192'de Bilecik-Karaköy-Muratdere hattına kadar geldi Böylece Bilecik işgal edilmiştir I İnönü ve II İnönü Savaşı tümüyle Bilecik toprakları üzerinde geçmiştir II İnönü Savaşları sırasında Bilecik iki kez daha Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir 30 Ağustos 1922’deki Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle Yunan ordusuna karşı son ve kapsamlı zaferi kazanan Türk ordusu, 4 Eylül 1922’de Söğüt ve Bozüyük, 5 Eylül de Pazaryeri ve 6 Eylül l922’de ise Bilecik’i Yunan işgalinden kurtarmıştır Yunanlılar bu ilçeler ve il merkezini boşaltırken bir çok yerde yangınlar çıkararak buraları harabeye çevirmişlerdir Bilecik’te yalnızca Yukarı Mahalledeki birkaç evle, Tabakhane Mahallesi yangın ve tahripten kurtarılabilmiştir Yangınlar sırasında 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz duruma gelmiştir
Bilecik Kurtuluş Savaşı'ndan çok büyük yaralar alarak çıkmış, savaşın getirdiği sosyal ve ekonomik çöküntü nedeniyle Cumhuriyet dönemine çok güçsüz başlamıştır Kurtuluş Savaşından yanmış-yıkılmış, tam bir enkaz halinde çıkmıştır 1920’lerde 12000 olduğu tahmin edilen şehir nüfusu, savaştan sonra 4000’e inmiştir Savaştan önce Bilecik bölgenin en önemli ipek endüstrisi merkeziydi Şehirde çok sayıda ipekçilik tesisi ve ipek kadife üreten fabrika bulunuyordu Ancak, Yunanlıların çıkardığı yangınlarda bu fabrika ve tesislerin tümü yanmıştırDiğer fabrika ve işyerlerinin de yanmış olması il ekonomisini çökertmiştir
Cumhuriyet sonrasında Bilecik, daha kuzeydeki ortalama yüksekliği 520 m olan engebeli bir alanda kurulmuştur Bugün Bilecik İstanbul-Eskişehir karayolu üzerinde, bir mahallesi de 5 km doğudaki İstanbul-Eskişehir-Ankara demiryolu üzerinde yer almaktadır
Bilecik'te günümüze gelebilen tarihi eserlerin başlıcaları; Osman Gazi Camisi ve İmareti (XIVyüzyıl), Emirler, Karacalr ve Akkaldırım Camileri, Şeyh Edebali ve Mal Hatun türbeleri, Bâki Hamamı ve Ayşe Hatun Çeşmesi, Saat Kulesi günümüze ulaşan eserleridir Ayrıca Bilecik'in 15 km kuzeybatısındaki Vezirhan Köyü'nde XVIIyüzyıl başlarında Köprülü Mehmet Paşa'nın yaptırdığı cami ve kervansaray bulunmaktadır


Bilecik_Resimleri.jpg


Bilecik_Demiryollari_Resimleri.jpg



www.resimcity.com_bilecik_resimleri.jpg


www.resimcity.com_bilecik_resimleri_3.jpg


bilecik1.jpg


bilecik_saat_kulesi.JPG


edebali1.JPG


turbe1.JPG


mescit.JPG


saidbeycesmesi.JPG
 
durfakih.JPG


Bilecik Bilecik Hanları




Mihal Bey Hanı (Gölpazarı)

Gölpazarı’da Mihal Bey Camisi’nin karşısında Mihal Bey Hanı bulunmaktadır Osmanlı menzil hanlarından biri olan bu hanı Mihal Bey l318 de yaptırmıştır

Hanın güney duvarında,dar kenarında sivri kemerli büyük bir giriş nişi içerisinde yuvarlak kemerli kapısı bulunmaktadırBurada hanın yapım kitabesi bulunmaktadır:

Bena Bazihil bina is şerif
Sahibül hayr dafı üd dayr
Adil il ümere Mihal Bey
Fi seneti semana işrin ve semanemie
Ve itmaruhu kanefi ihda ve işrine ve semanemie

Mihail Hanı ince uzun dikdörtgen planlıdırTuğla derzli kaba yontma taştan yapılmıştırGüneyde hanın giriş kapısı kare bir bölüme açılmaktadırBunun ardındaki üç bölümlü,iki kemerle birbirlerinden ayrılmıştırBölümlerin doğu duvarlarına birer niş yerleştirilmiştir Hanın üzeri kalın beden duvarlarına oturan ahşap bir çatı ile örtülmüştür Doğu duvarına mazgal pencereler açılmıştır

Bilecik Bilecik Hamamları


Baki Hamamı (Merkez)

Bilecik İstiklal Mahallesi’ndeki Baki Hamamı’nın ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır

Hamamın günümüze ulaşan bölümlerinden dikdörtgen planlı olduğu, soyunmalığın ise ahşaptan olduğu sanılmaktadır Doğu yönündeki girişin arkasında kubbe ile örtülü soğukluk ve sıcaklık kısımları bulunmaktadır Ayrı ayrı kubbeli olan bu mekanların üzeri pandantifli kubbelerle örtülüdür


Göl Pazarı Hamamı (Gölpazarı)

Göl Pazarı Hamamını Mihal Bey yaptırılmıştır

Hamamdan günümüze yalnızca soğukluk ve sıcaklık bölümleri gelebilmiştir Soyunmalık bölümü günümüze gelememiştir Soğukluk iki yarım kubbenin desteklediği merkezi bir kubbe ile örtülmüştür Buradan kare kubbeli sıcaklığa geçilmektedir Sıcaklığın iki yanında da halvet hücreleri bulunmaktadırBu hücrelerin üzeri de küçük birer kubbe ile örtülüdür

Bilecik Bilecik Cami ve Mescitleri


Osman Gazi Camisi (Merkez)

Eski Bilecik’in Kuzey batısında,dik yamaçlı iki tepenin oluşturduğu bir vadi içerisinde yer alan Osman Gazi Camisi,Vakıf kayıtlarından anlaşıldığına göre Orhan Gazi tarafından babası Osman Gazi adına yaptırılmıştır

Bilecik’in Yunan işgali sırsında yakılan caminin kuzey duvarı, avlu duvarlarının bir bölümü ile minaresi günümüze gelebilmiştir Bu caminin dikdörtgen planlı ve üzerinin de çatı ile örtülü olduğu bilinmektedir Mimari yönden önemli bir cami olmamakla beraber, tarihi yönden üzerinde durulacak bir eserdir Kare kaideli tuğla gövdeli silindirik minaresi ahşap minberi vardı Bunlardan ahşap minberin XIXyüzyılın sonlarında İstanbul’a götürüldüğü biliniyorsa da nerede olduğu tespit edilememiştir


Orhan Gazi Camisi (Merkez)

Bilecik’in yaklaşık 500 m güneyin de dik yamaçlı bir kayalık vadide bulunan Orhan Gazi Camisi’nin XIVyüzyılın başlarında Orhan Gazi tarafından yaptırılmıştır Büyük olasılıkla caminin yapım tarihi 1331’dir
Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup kaba taştan yapılmış,ibadet mekanını bir bölümünü ahşap çatı,orta kısmını da kubbe örtmektedir Kubbenin üzeri kurşun kaplı olduğundan ötürü de halk arasında Kurşunlu Cami olarak tanınmıştırKuzey duvarının sağ tarafında eski sıva tabakaların altından bir tamir kitabesi bulunmaktadır:
Bu Selviyi olsun deyu diktim bir tarihte
Sene 1229 (1813) da her kim beni yad edesu ruhuna bir fatiha ihsan ede
Ve inna el Gayüfül Haç
İbrahim Bin Abdülselim

İbadet mekanı kubbeli kısmın örttüğü bölümler sivri kemerlerle genişletilerek dört eyvanlı Osmanlı Erken Dönem plan şemasına uydurulmuştur Bu kemerler aynı zamanda kubbenin ağırlığını taşımaktadır

Mihrap basit bir niş halindedir Caminin bugünkü minareleri 1882 yılındaki fotoğraflarından anlaşılmaktadır Günümüze yalnızca düzgün olmayan bir kaide üzerinde yükselen, yuvarlak gövdeli iki minaresi gelebilmiştir Son cemaat yeri yakın tarihlerde yapılmış ,yapı ile uyum sağlayamamıştır


Emirler Camisi (Merkez)

Bilecik’in doğusunda, Emirler Mahallesinde bulunan bu caminin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir XIXyüzyılda yapıldığı sanılan bu cami de Bilecik’in Yunan işgali sırasında yakılmıştır

Caminin orijinal durumu ile çok az kalıntı günümüze gelebilmiştir Moloz taştan yapılmış olan cami duvarlarında ağaç hatıllar kullanılmıştır Basit bir mihrabı ve minberi bulunmaktadır Duvarları üzerine oturtulmuş minare kaidesi üzerinde on altı köşeli gövdesi bulunmaktadır


Karacalar Camisi Minaresi (Merkez)

Bilecik Emirler Mahallesinde bulunan Karacalar Camisinden günümüze yalnızca minaresi gelebilmiştir Bu caminin ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber günümüze ulaşan bazı kalıntılarından ve minaresinden XIVyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Büyük olasılıkla bu cami kesme taştan ve dikdörtgen planlı idi üzeri kubbe ile örtülü bulunuyordu

Minare kesme taş kaide üzerine tuğladan olup, minare gövdesi altta ve üstte birer bilezik ile sınırlanmıştır


Köprülü Mehmet Paşa Camisi (Vezirhan)

Bilecik, Vezirhan’da olan bu camiyi Köprülü Mehmet Paşa 1665’de yaptırmıştır Mimar Sinan eseri olduğu ileri sürülen caminin bu iddiayı kesinleştirecek bir belgeye rastlanmamıştır

Cami dikdörtgen planlı olup, 1730 X 1860 m ölçüsünde, kesme taştan yapılmıştır Üzeri kırma çatı ile örtülüdür Kuzey kenarında birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlı altı sütunlu beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yeri ile ibadet mekanı kırma bir çatı ile örtülmüştür İbadet mekanı sonraki devirlerde yapılmış ahşap bir tavanla örtülmüştür İbadet mekanı yan duvarlarda ikişer, mihrap duvarında iki sıra halinde yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır Mihrabı basit olmasına rağmen rozetler, stalaktitlerle süslü minberinin sanat tarihi yönünden güzel bir görünümü vardır

Kuzeybatı köşesindeki kesme taştan minaresi 1965 yılında yenilenmiştir


Mihal Bey Camisi (Gölpazarı)

Bilecik Gölpazarı’ndaki Mihal Bey Camisi XIVyüzyılda Mihal Bey tarafından yaptırılmıştır
Cami 12 x 10 m ölçüsünde dikdörtgen planlı, küçük bir yapıdır Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Moloz taştan olan caminin önündeki son cemaat yeri ibadet mekanına katılmıştır Caminin mimarisinde ve bezemesinde sanat tarihi yönünden önemli unsurlara rastlanmamaktadır


Kasımlar Köyü Camisi (Gölpazarı)

Gölpazarı’nın l5 km güney batısında Kasımlar Köyü’nde bulunan Kasımlar Köyü Camisinin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu bilinmemektedir XVII-XVIIIyüzyıla ait olduğu sanılan cami 1840 X 1000 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır Kaba moloz taştan yapılan caminin önüne sonraki devirlerde bir son cemaat yeri eklenmiştir İbadet mekanında iki ahşap sütunun desteklediği kadınlar mahfeli bulunmakta olup, yarım silindirik mihrap özellik taşımamaktadır İç mekana iki sıra halinde dikdörtgen, üsttekiler de alçı şebekeli pencerelerle aydınlatılmıştır Yalnızca ahşap tavanın süsleyen boyalı nakışların ileri düzeyde bir işçiliği vardır


Ertuğrul Gazi Mescidi (Söğüt)

Söğüt’ün batısında küçük bir tepenin eteğinde bulunan Ertuğrul Gazi Mescidi, Ertuğrul Gazi zamanında yapılmışsa da günümüze ulaşan yapı orijinal değildir XIXyüzyıl sonlarında Hacı Hüseyin isimli bir kişi tarafından yeniden yapılırcasına onarılmıştır Cami 9610 X 610 m ölçüsünde kare planlı, kubbeli bir yapıdır Kuzeyindeki son cemaat yerine iki yanında yuvarlak kemerli iki penceresi olan bir kapıdan içerisine girilmektedir İbadet mekanında mimari ve sanat tarihi yönünden hiçbir özellik bulunmamaktadır Minare beden duvarları üzerinde, silindirik gövdelidir


Çelebi Mehmet Camisi (Söğüt)

Söğüt Çarşısında, Hükümet Konağının karşısında bulunan Çelebi Mehmet Camisi, Çelebi Sultan Mehmet döneminde XIVyüzyılda yaptırılmıştır Günümüze yalnızca minaresi orijinal olarak gelebilmiştir Bugünkü camiyi Sultan IIAbdülhamit devrinde Üsep Kalfa yapmıştır

Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri dört sütunun taşıdığı on iki kubbe ile örtülmüştür Böylece Osmanlı mimarisindeki ulu cami plan tipinde bir eserdir Ancak caminin Çelebi Mehmet zamanındaki ilk yapılışında tek kubbeli olduğu sanılmaktadır

Caminin kuzey, doğu ve batısında beşer basamakla çıkılan üç kapısı bulunmaktadır Doğu ve batı kapısında iki sütunlu sundurmalar vardır İbadet mekanı dört sütunun taşıdığı ve yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanan kubbeleri taşımaktadır Bunlardan orta kubbe diğerlerinden daha yüksek olup burada ulu cami plan tipi aynen uygulanmıştır Bu kubbelerin içerisi XIXyüzyıl alem işleriyle bezenmiştir Ancak süsleme sanatı yönünden bu bezemenin özelliği bulunmamaktadır

Kuzey batı kenarına camiye bitişik olarak kaide ve pabuç kısmı kesme taştan, gövdesi tuğladan minaresi bulunmaktadır

Rüstem Paşa Camisi (Osmaneli)

Osmaneli’nde Rüstem Paşa Camisi,Sadrazam Rüstem Paşa tarafından l527’de yaptırılmıştır Bu caminin Mimar Sinan eseri olduğu ileri sürülmüşse de, Mimar Sinan’ın yapmış olduğu camiler arasında bu yapının ismi geçmemektedir Büyük olasılıkla Mimar Sinan üslubunu benimsemiş bir mimar tarafından yapılmıştır

Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup üzeri ahşap tavan ve çatı ile örtülmüştür Kesme taştan caminin önünde altı sütunun taşıdığı ve birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmış revaklı bir son cemaat yeri bulunmaktadır Camiye giriş büyük bir niş içersindedir Bunun iki yanında da birer küçük mihrap vardır Ahşap tavanlı ibadet mekanının kuzeyinde dört sütunun taşıdığı ahşap bir mahfil bulunmaktadır Mihrap ve minberi oldukça basit olup mihrap ve pencere arasında Kabe tasvirli, XVIIyüzyıla ait bir çini pano yerleştirilmiştir



Kırgıllı Camisi (Osmaneli)

Hamidi Hatun ve Şaban Ağa tarafından inşaatına başlanmıştır Tavan kısımları tamamlanmadan, banilerinin ölümleri üzerine inşaat yarıda kalmıştır Hacı Mustafa Ağa tarafından tamamlanarak ibadete açılmıştır



Ertuğrulgazi Gazi Mescidi ( Kuyulu Mescit) (Söğüt)

Ertuğrul Gazi aşiretiyle birlikte Söğüt’e geldiğinde Aktopraklı mevkiine yerleşmiştir Söğüt Çayı kenarındaki mescit, küçük, bahçe içerisinde bir ibadet yeridir Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir Kare planında tek kubbeli ve minaresi bulunan mescidin kuzeyinde, son cemaat yeri vardır Bahçesinde günümüzde üstü kapatılmış olan bir de su kuyusu bulunmaktadır Kuyulu Mescit adı da buradan gelmektedir Mescit mekan ve plan olarak özelliğini korumakla birlikte zaman içerisinde büyük bir değişikliğe uğramıştır



Balaban Cami (Söğüt)

Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey tarafından 1300 yılından sonra yaptırıldığı bilinmektedir Önünde bir çeşmesi bulunan cami tek minarelidir Cami mekan ve plan özelliklerini korumuş ancak yapılan onarımlarla orijinalliğini kaybetmiştir



Çelebi Sultan Mehmet Camisi (Söğüt)

Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1414-1420 yılları arasında yaptırılmıştır Dikdörtgen planı, bir büyük ana kubbe ve on bir küçük kubbesi, bir minaresi kuzey,doğu ve batı taraflarından üç giriş kapısı olan bir camidir İç mekanın aydınlanması için kubbe üzerine, Erken Osmanlı Dönemi camilerinde görülen aydınlanma feneri konulmuştur Ana kubbe dört taş sütun üzerine oturtulmuştur Kubbeler ve iç mekan son devir işlemeleri ile süslenmiştir Bu cami ”Çarşı Cami” diye de bilinmektedir Cami IIAbdülhamit döneminde büyük bir onarımdan geçirilmiş olup, bugünkü görünümü daha çok bu döneme aittir Geçmişte büyük bir vakfiyesi olduğu söylenen cami, Söğüt’ün merkezinde olup, avlusundaki ulu çınarlarla geçmişi günümüze taşımaktadır



Hamidiye Cami ( Çifte Minareli Cami) (Söğüt)
Söğüt İstiklal Caddesinde,ilçenin hemen girişinde bulunan Hamidiye Camisini Sultan IIAbdülhamit l790 da yaptırmıştır

Cami kare planlı olup ibadet mekanı, kemerlerin taşıdığı büyük ve tek bir kubbe ile örtülmüştür Kuzey yönündeki son cemaat yeri Neo-Klasik üslupta olup hafif sivri kemerli bir kapıdan içeriye girilmektedir İbadet mekanı iki sıralı pencerelerle aydınlatılmıştır Bunlardan alt sıradakiler Neo-Klasik üslupta ,üst sıradakiler de Arap üslubundadırBu bakımdan XIXyüzyılın ikinci yarısında mimari de görülen üslup karmaşası burada da karımıza çıkmaktadır Ayrıca pencereler arasında yapıldığı dönemin çinileri ile pencereler birbirinden ayrılmıştır Bezeme XIXyüzyıl üslubunda bitkiseldir

Caminin kesme taştan iki minaresi bulunduğundan ötürü de halk arasında bu camiye çifte minareli cami ismi yakıştırılmıştır



Kasımpaşa Camisi (Bozöyük)

Bozöyük merkezinde bulunan Bozöyük Kasımpaşa Camisi’ni Sadrazam Kasım Paşa 1525-1528 yıllarında Mimar Sinan’a yaptırmıştır

Klasik Osmanlı mimarisinde tek kubbeli camiler gurubu içerisindeki cami, kare planlı olup üzeri çokgen kasnaklı, pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür Kesme taştan beden duvarları iki kademe halinde yükselmekte silmeli bir saçak kısmı ile son bulmaktadır Kuzey kısmında dört sütunun taşıdığı, çokgen kasnaklı üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekanı girişin ve diğer kenarlardaki ikişer bunların üzerinde alçı şebekeli üçer, kasnakta da sekiz yuvarlak pencere bulunmakta olup, toplam sekiz pencere ile aydınlatılmıştır

Mihrap beyaz mermerdendirÜst kısmında palmetli bir bezeme bulunmaktadır Beş köşeli mihrap stalaktitli olarak sona ermektedir Minber beyaz mermerdendir Caminin içerisi XVIyüzyıl çinileri ile bezenmiştir Bu çinilerde sır altı tekniğinde lacivert, sarı, yeşil, mavi sarı renklerde palmet ve rumili kompozisyonlara yer verilmiştir Kalem işleri orijinal olup kiremit kırmızısı, lacivert, sarı, beyaz renklerde çeşitli motifler, rozetler, hatayiler, kıvrık dallardan oluşan kompozisyonlar birbirini izlemektedir Ayrıca kündekari tekniğinde pencere kapaklarında yer yer fildişi kakmalar da dikkati çekmektedir Doğu duvarındaki mermer vaaz kürsüsü, müezzin mahfili de XVIyüzyıl Osmanlı Sanatını yansıtmaktadır

Caminin kare, taş kaidesi üzerinde yuvarlak gövdeli, tek şerefeli minaresi bulunmaktadır
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst