Efsunkar
Bayan Üye
birgündü
birgünün bir günüydü, yazıldı
.......
Yolun sonu hayat. Yolun başı hayat. Yol boyu hepten hayat. Sıkışıp kaldım şiraze. Diyorum çoğu zaman göklere dönüp yüzümü emanet çok ağır. Büküldükçe bükülüyorum şiraze. Çatlayan ellerim acıyor. Tırnaklarım acıyor. Saçlarım, kaşlarım, kirpiklerim acıyor. Kanıyorum gün boyu. Nasıl olayım işte, bunca sıkışmışlığın arasında heyhatım şiraze.
Düşünüyorum çok zaman, hayat üzerine kaç cümle kurdular diye. Cümleler de hayatın kendisi de, hayattan olmayan bir ben miyim ne? Bul beni şiraze. Daha girmeden karanlığa tüm aydınlığımı yuttum. Başıma bir ayla takıp, olamayacağım her ne var ise el ettim. Bul beni şiraze. Gözümden tut, dilimden tut... çek çıkar beni kuytularımdan şiraze.
Bazen gecenin en sessiz anında göğe bir merdiven dayayıp çıkmak geçiyor içimden yukarılara. Aşağıda hayat. Yukarıda hayat. Aşağı yukarı hepten hayat şiraze. Tutup askıya asamıyorum. Dolaba koyup saklayamıyorum. Sandığa kilitleyemiyorum. Kilit üstüne kilit vuramıyorum. Şiraze, ben en var halimle yok olmanın telaşındayım. Dünyanın her anını hayata döndürememenin telaşındayım. Sonsuzluğumu yeşertememenin telaşındayım. Her mevsimi ruhuma aşılayamamanın telaşındayım. Telaş içinde bir benim şiraze.
İhsanı bol olana sevdalıyken, insana dair her şey ne kadar da az görünüyor gözüme. Verseler verseler ne kadarını verirler şiraze? Verirken kaç ölçer, kaç biçerler şiraze? Buralardayım. İkinci paragrafın üçüncü satır, sekizinci kelimesinde... Sayfalardan iki-yüz-yetmiş-dokuz... Okuya okuya bul beni şiraze. Boşluk diye bir şey yok, her kelime arası dolu. Her satır arası dolu. Her paragraf arası dolu. Sayfa kenarları dolu. Dopdoluyum şiraze.
Aşk desen aşk.
Hasret desen hasret.
Acı desen acı.
Sevda desen sevda.
Renk desen renk.
Yol desen yol.
Işık desen ışık.
Ne ise aradığın onunla doluyum şiraze.
Gül verdiler, dikenini de istedim. Dikensiz gül kokmuyor şiraze.
Gökyüzü verdiler, bulut da istedim. Bulutsuz gökyüzü dalgasız deniz gibi şiraze.
Kağıt verdiler, kalem de istedim. Kalemsiz kağıt boş şiraze.
Anladım ki, verenden hep isteniyor şiraze.
Verdikçe isteniyor, verdikçe dahası isteniyor şiraze.
Buralarda kalakaldım gibi. Öyle bir his işte. Durağanlaşmak. Lakin... hiçbir şey kalmıyor şiraze. Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor. Rüzgar katıp bulutları önüne götürüyor, pazardaki meyveler akşama satılıyor, sular akıyor, saat tik taklarını sürdürüyor, buzdolabı gürültüyle çalışmaya devam ediyor, akşam oluyor, sabah oluyor, ağaçlar bir yapraklanıyor bir çiçekleniyor... Hiçbir şey kalakalmıyor şiraze.
Önüm arkam, sağım solum sobe diyorum. Kimseler yok. Sobeleyecek kimseler yok şiraze. Ben de duvardaki tabloyu, çekmecedeki düğmeleri, pencereden görünen evleri, yoldan geçen arabaları sobeliyorum. Sonra kaçıp saklanıyorum kendime. Kimse beni bulmuyor, bulamıyor şiraze.
hep seninle...
Ş İ R A Z E
birgünün bir günüydü, yazıldı
.......
Yolun sonu hayat. Yolun başı hayat. Yol boyu hepten hayat. Sıkışıp kaldım şiraze. Diyorum çoğu zaman göklere dönüp yüzümü emanet çok ağır. Büküldükçe bükülüyorum şiraze. Çatlayan ellerim acıyor. Tırnaklarım acıyor. Saçlarım, kaşlarım, kirpiklerim acıyor. Kanıyorum gün boyu. Nasıl olayım işte, bunca sıkışmışlığın arasında heyhatım şiraze.
Düşünüyorum çok zaman, hayat üzerine kaç cümle kurdular diye. Cümleler de hayatın kendisi de, hayattan olmayan bir ben miyim ne? Bul beni şiraze. Daha girmeden karanlığa tüm aydınlığımı yuttum. Başıma bir ayla takıp, olamayacağım her ne var ise el ettim. Bul beni şiraze. Gözümden tut, dilimden tut... çek çıkar beni kuytularımdan şiraze.
Bazen gecenin en sessiz anında göğe bir merdiven dayayıp çıkmak geçiyor içimden yukarılara. Aşağıda hayat. Yukarıda hayat. Aşağı yukarı hepten hayat şiraze. Tutup askıya asamıyorum. Dolaba koyup saklayamıyorum. Sandığa kilitleyemiyorum. Kilit üstüne kilit vuramıyorum. Şiraze, ben en var halimle yok olmanın telaşındayım. Dünyanın her anını hayata döndürememenin telaşındayım. Sonsuzluğumu yeşertememenin telaşındayım. Her mevsimi ruhuma aşılayamamanın telaşındayım. Telaş içinde bir benim şiraze.
İhsanı bol olana sevdalıyken, insana dair her şey ne kadar da az görünüyor gözüme. Verseler verseler ne kadarını verirler şiraze? Verirken kaç ölçer, kaç biçerler şiraze? Buralardayım. İkinci paragrafın üçüncü satır, sekizinci kelimesinde... Sayfalardan iki-yüz-yetmiş-dokuz... Okuya okuya bul beni şiraze. Boşluk diye bir şey yok, her kelime arası dolu. Her satır arası dolu. Her paragraf arası dolu. Sayfa kenarları dolu. Dopdoluyum şiraze.
Aşk desen aşk.
Hasret desen hasret.
Acı desen acı.
Sevda desen sevda.
Renk desen renk.
Yol desen yol.
Işık desen ışık.
Ne ise aradığın onunla doluyum şiraze.
Gül verdiler, dikenini de istedim. Dikensiz gül kokmuyor şiraze.
Gökyüzü verdiler, bulut da istedim. Bulutsuz gökyüzü dalgasız deniz gibi şiraze.
Kağıt verdiler, kalem de istedim. Kalemsiz kağıt boş şiraze.
Anladım ki, verenden hep isteniyor şiraze.
Verdikçe isteniyor, verdikçe dahası isteniyor şiraze.
Buralarda kalakaldım gibi. Öyle bir his işte. Durağanlaşmak. Lakin... hiçbir şey kalmıyor şiraze. Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor. Rüzgar katıp bulutları önüne götürüyor, pazardaki meyveler akşama satılıyor, sular akıyor, saat tik taklarını sürdürüyor, buzdolabı gürültüyle çalışmaya devam ediyor, akşam oluyor, sabah oluyor, ağaçlar bir yapraklanıyor bir çiçekleniyor... Hiçbir şey kalakalmıyor şiraze.
Önüm arkam, sağım solum sobe diyorum. Kimseler yok. Sobeleyecek kimseler yok şiraze. Ben de duvardaki tabloyu, çekmecedeki düğmeleri, pencereden görünen evleri, yoldan geçen arabaları sobeliyorum. Sonra kaçıp saklanıyorum kendime. Kimse beni bulmuyor, bulamıyor şiraze.
hep seninle...
Ş İ R A Z E