Çok Partilere Geçiş Yılları

KaRaBeLa

Kayıtlı Üye
ÇOK PARTİLİ REJİM DENEMELERİ

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla başlayıp, kongreler dönemini geçirdikten sonra Ankara’yı yönetim yeri seçen ve orada ulusal istenci yansıtacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kuran Anadolu ulusal eylemi ve bu eylemin önderi seçkin, tutarlı, uyumlu bir “kadro” ile yola çıkmamıştır. Böyle bir kadroyu bulmak, seçmek hem olanak dışıydı, hem de gereksizdi. Her konunun, her sorunun başında gerçekleştirilmesi gereken bir amaç vardı: Anayurdu düşmandan kurtarmak, ulusu bağımsızlığa kavuşturmak. Onun için de herkesin, her düşüncenin, her kesimin, her grubun bu ulusal savaşımda yer alması, bir araya gelmesi, birbirine destek ve yardımcı olması ön koşuldu. Eylem böyle başlamış, böyle sürdürülerek sonuca gidilmek istenmiştir. Fakat daha sonuca ulaşılmadan ayrılık belirtileri başlamış, siyasi kümelenmeler kendini göstermiştir.İşte bu kümelenmeler sonucunda kurulacak partiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili rejime geçişini sağlayacaktır.


Kurulan Partiler Cumhuriyet Halk Fırkası

Mustafa Kemal devriminin atılımlarını gerçekleştirmek, toplumda, devlet yaşamında köklü değişiklikler yapmak, bunları yaparken de uygulaması yıllarca sürecek bir izlence hazırlamak, bu izlencenin gerçekleştirilmesini amaç edinecek bir siyasal partiye gereksinim duyduğunu, bunların doğal sonucu olarak bir siyasal parti kurmak kararında olduğunu 6 Aralık 1922’de gazetelere verdiği bir demeçle açıklamıştır. Kurulacak partinin adı “Halk Fırkası” olacak, partinin izlencesi “halkçılık” ilkesine dayanacaktır. Gazi, bu kararını açıkladıktan sonra tüm aydınları, bilim adamlarını göreve çağırmış, ülkenin, ulusun her yönden tam bağımsız hale getirilmesi için nelerin yapılması, parti izlencesinde nelerin yer alması gerektiğini ayrıntılarıyla düşünmelerini, kendisine göndermelerini istemiştir. Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başkanıdır. Meclis, 1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesini kararlaştırmıştır. Seçimlere giderken “Dokuz Umde” adlı bildirgeyi yayınlanmış, derneğin milletvekili adaylarının adları açıklanmıştır.

Seçmenler sandık başında milletvekillerini seçerken açıklanan dernek adaylarına oy vermeleri halinde bu bildirgeyi ayrıca Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Halk Fırkası’na dönüştürülmesini kabul etmiş olacaklardı. Seçimler yapılmış, seçimi dernek adayları kazanmış, yayınlanan Dokuz umde, yeni siyasal partinin ilk seçim bildirgesi ulusça benimsenmiştir. Yeni milletvekilleri ilk toplantılarını 8 Ağustos 1923’te grup olarak yapmış, burada yeni partinin tüzüğü okunup milletvekillerine dağıtılmış, 9 Eylül 1923 tarihli grup toplantısında da tüzük kabul edilmiş ve böylece Halk Fırkası kurulmuştur. Fırkanın Genel Başkanı Gazi Mustafa Kemal’dir. Bundan sonraki atılımlar bu partinin meclisteki çokluğu, izlencesi ve önderinin uyarılarıyla gerçekleştirilecektir. Halk Fırkası adı, 1924’de Cumhuriyet Halk Fırkası’na, 1935’te de Cumhuriyet Halk Partisi’ne dönüştürülmüştür.


Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

Cumhuriyetin başlangıç döneminde, ulusal kurtuluş savaşı boyunca yurdu, ulusu işgalden, tutsaklıktan kurtarmak, bağımsızlığa kavuşturmak için birlikte çalışan komutanlar, ulus temsilcisi milletvekilleri arasında saltanatın, hilafetin kaldırılması, cumhuriyetin ilanı ve ulusal eylem sadece yurdu düşmandan temizlemek için girişilmiş bir savaş olmadığından ilk devrimci atılımların uygulamaya konmasından sonra düşünce ayrılıkları baş göstermiş, yollar, yöntemler ayrılmıştır. Ayrılıkların gerçek nedeni ulusal eylemin bir devrimci eyleme dönüşmesi, Mustafa Kemal ve onunla birlikte olanların ulusu, Türk toplumunu çağdaşlaştırma yönünde değiştirmek istemeleri, sürekli bir devrim başlatmalarıdır. Bu gerçek nedenin yanında kişisel çekemezlikler, İttihatçılıktan gelen eski birikimler, başa geçme tutku ve özlemi de kuşkusuz bazı kişilerin davranışlarında, karşı devrim eylemlerinde yer alışlarında etkili olmuştur; fakat asıl neden inanç ayrılıklarıdır. Bunun en içten, en gerçekçi yorumunu başından beri Mustafa Kemal’le birlikte çalışan Rauf (Orbay) Bey yapmıştır Rauf Bey bu içten itirafını padişahlığın kaldırılmasının hazırlıklarının yapıldığı günlerde Ankara’da Keçiören’deki Refet (Bele) Paşa’nın evinde Mustafa Kemal, Refet ve Fuat (Cebesoy) Paşaların bulunduğu bir gece görüşmesinde yapmıştır. Rauf Bey, Mustafa Kemal’in padişahlık ve hilafet konusundaki görüşlerinin ne olduğunu sorması ile şunları söylemiştir: “Ben, padişahlık ve halifelik katına gönül ve duygu bakımından bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın ekmeğiyle yetişmiş, Osmanlı Devletinin ileri gelen adamları arasına geçmiştir.Benim de kanımda o ekmekten vardır.

Ben iyilik bilmez değilim ve olamam. Padişaha bağlı kalmam borcumdur. Halifeye bağlılığım ise görgümün gereğidir. Bunlardan başka, genel görüşlerim vardır. Bizde kamunun birliğini korumak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği ölçüde yüksek görülmeye alışılmış bir kat sağlayabilir. O da padişahlık ve halifelik katıdır. Bu katı kaldırmak, onun yerine başka nitelikte bir kat koymaya çalışmak, yıkıma yol açar ve büyük acı doğurur; bu hiç uygun bir iş olmaz.” Mustafa Kemal bu sözler üzerine Refet Paşa’nın düşüncesini sormuş, “Rauf beyin bütün düşünce ve görüşlerine katılırım. Gerçekte bizde padişahlıktan, halifelikten, başka bir yönetim biçimi söz konusu olamaz.” Yanıtını almıştır. Fuat Paşa ise, Moskova’dan henüz döndüğünü, durumu gereğince inceleme zamanı bulamadığını, bu yönden de bu konuda bir düşünce ve görüş bildiremeyeceğini belirtmiş ve Atatürk’e göre bunu yaparak gerçek düşüncesini söylemekten kaçınmıştır.


Bu gerçek neden ve onu besleyen ikinci nedenler Halk Fırkası kurulduktan sonra parti içinde ve dışında yeni bir karşı akımın gerçekleşmesine yol açmış, sonunda partiden ayrılan milletvekilleriyle ordudaki komutanlıklarını bırakan milletvekilleri birlikte yeni bir partide bir araya gelmişlerdir.Yeni partinin adı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası dır. Parti 17 Kasım 1924’te kurulmuştur. Partinin başkanı Kazım Karabekir Paşa dır. Parti genelde Cumhuriyet ilkesini, liberalizmi ve demokrasiyi benimsediği izlencesinde belirtmekte. Aynı izlencede düşünce ve dinsel inançlara olduğunu açıklamaktadır. Parti örgütünde o dönemin devrimci atılımlarına karşı çıkanlar, eski ittihatçıların çoğu, aşırı tutucular bir araya gelmiş, İstanbul’un Vatan, Son Telgraf, Tevhidi Efkâr, İstiklâl gazeteleri partinin yeni destekçisi olmuştur. Gerçi partinin meclisteki üyeleri otuz kişi kadardır, bunların oylamalarda etkili olmaları olanak dışıdır. Yalnız meclisteki çıkışları , yoğun çabaları, ülkede yeni umutların doğmasına, karışıklıkların çımasına neden olmuştur.11 Şubat 1925’te Doğuda patlak veren Şeyh Sait Ayaklanmasına yardım ve yataklık ettiği görülen parti, Bakanlar Kurulu kararıyla 5 Haziran 1925’te kapatılmıştır.

Serbest Cumhuriyet Fırkası

Cumhuriyet döneminin, Atatürk zamanında iki çok partili siyasi yaşama geçiş denmesi olmuştur. Bunlardan biri Şeyh Sait ayaklanması ve partinin kapatılmasıyla sonuçlanan 1924’lerin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, öbürü 12 Ağustos 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’dır.Birincisi Mustafa Kemal ve yakın arkadaşlarına karşın, gerçekten karşıt düşünceleri uygulamak, Mustafa Kemal ve yakın arkadaşlarını eleştirmek, onların yönetimini değiştirmek, yönetimi ele geçirmek amacıyla kurulmuş; ikincisi ise Mustafa Kemal’in isteği, bu partinin de birinci karşıt parti gibi kapatılmayacağı güvencesini vermesi ve ilk yöneticilerinin kimler olacağını söylemesi üzerine ortaya çıkmıştır. Bu haliyle bir ölçüde kurulduğu gün Mustafa Kemal’in dolayısıyla Cumhuriyet Halk Fırkası’nın gündeminde bir parti olarak görülmüştür. Mustafa Kemal, bu partiyi o günlerde Paris’te büyük elçi olarak bulunan eski başbakanlardan Ali Fethi (Okyar) Bey’i yurda çağırarak Ona kurdurtmuş; yanına da o güne kadar C.H.F.’li olan bazı milletvekillerini yönetici olarak vermiştir. Partiye 13 milletvekili katılmıştır. Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Atadan da bu partide görev alanlar arasındadır.

Mustafa Kemal, Serbest Cumhuriyet Fırkasının kuruluşuna her türlü kolaylığı göstereceğini söylemiş, fakat devrim uygulamalarından kesin olarak ödün verilmemesini de ön koşul olarak istemiştir.
Bu dönemde dünya ekonomik bunalımı, aslında savaştan yoksul ve yıkıntı içine çıkan, bu yoksullukları, yıkıntıları gidermeye, onarmaya çalışan Türk ekonomisini de etkisi altına almış, halkın sıkıntılarının çoğalmasına, yakınmalarına yol açmıştır. Yeni partinin genel başkanı Ali Fethi (Okyar) Bey, ekonomide özel girişimci görüşlere sahiptir; ticaretin, sanayinin, ekonominin devlet yönetiminden uzak tutulması istemekte, böylece gelişmenin özlenen düzeye ulaşacağına inanmaktadır. Yeni partinin kurulduğu günlerde bir engeli vardır: Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra C.H.F.’nin başkanlığını bırakmış, partinin yönetimini genel başkan vekili İsmet (İnönü) Paşa’ya vermişse de, partinin gerçek önderi, asıl sorumlu ve yetkilisi yine kendisidir; bunu herkes bilmektedir. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın engeli, güçlüğü bundan kaynaklanmaktadır, partinin genel başkanını ve yöneticilerini bu durum kuşkulandırmaktadır. Ancak Mustafa Kemal, bunun bir sakınca yaratmayacağını, kendisinin Cumhurbaşkanı olarak, devrimlerde verilebilecek ödünler dışında, tarafsız kalacağını söylemiş, bu yönden güvence içinde olmaları gerektirdiğini bildirmiştir.

Yeni parti, izlencesinde laik düşünceye yandaş olduğunu, cumhuriyete bağlılığını kesinlikle belirtmiş, bu doğrultuda çalışacağını açıklamıştır. Fakat parti kurulduktan sonra Cumhuriyet önemin her çok partili yaşama geçiş aşamasında görüldüğü gibi girilen özgür ortamı fırsat bilen tutusu, cumhuriyet ve laik düşünce karşıtı kişiler, eski kırgınlar, imparatorluk artıkları, mezhepçi, tarikatçı çevreler Serbest Cumhuriyet Fırkası’yla ortaya çıkmışlar, partinin yerel örgütünde görev almaya başlamışlardır. Partinin genel başkanının ve yöneticilerinin çabalarına karşın, tutucuların girişimlerini önlemek olanaksız hale gelmiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası ile Cumhuriyet Halk Fırkası arasında en büyük çatışma mecliste 1930’da yapılan belediye seçimleri nedeniyle bu partinin açtığı gensoru önergesi üzerinde çıkmıştır. Tartışmalarda her iki partinin sözcüleri çok sert biçimde birbirini eleştirmiş, karşılıklı ithamlar birbirini izlemiştir. Bu tartışmalar ve bunların tutucuları yüreklendirmesi sonucu bazı yerlerde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in fotoğrafları yırtılmış, karşı devrime yönelik davranışlara baş vurulmuştur. Bazı yerlerde özellikle İzmir’de C.H.F. il merkezine ve bu partiyi destekleyen gazeteye karşı girişilen saldırılar Mustafa Kemal’in uyarıda bulunmasına neden olmuş, Cumhurbaşkanı kendi durumunu ve davranışını Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği bir demeçle açıklığa kavuşturmuş, böylesine saldırılara girişenlerin yasal kovuşturulmadan kurtulamayacaklarını söylemiştir. Bu olaylar ve demeçten sonra Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal bir yurt gezisine çıkmış, durumu bir kez de kendisi incelemiştir. Bu olaylar Gazi’ nin özellikle devrim ve devrim uygulamaları konusunda takındığı kesin tavır üzerine Serbest Cumhuriyet Fırkası 17 Kasım 1930’da kendisini kapatma kararı almış ve böylece bu ikinci deneme de sonuçsuz kalmıştır.


Doğu İsyanı

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasıyla oluşan, yoğun, mecliste var oluş çabaları ülkede karışıklıkların , devrime ve ülke bütünlüğüne karşı yeni ayaklanmaların çıkmasına neden olmuştur. Bu yoğun ve aşırı davranışların sonucu dış etkilerin de yardımıyla 11 Şubat 1925’te doğuda Şeyh Sait Ayaklanması patlak vermiş, ayaklanma kısa sürede Elazığ ve Diyarbakır yörelerine yayılmıştır. Şeyh Said. Doğuda halkı ayaklanmaya iter ve etrafında toplarken dinin elden gittiğini yaymış, halkın dinsel, mezhepsel inançlarına karşı devrimin amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Kendisi Nakşibendi tarikatının şeyhlerindendir. İngilizlerle ilişki kurduğu, destek gördüğü saptamıştır. İngilizlerin amacının ne olduğu baştan beri bilinmektedir. Doğu da budunsal ayrılıkları körüklemek, yeni Türk devletinin başına bir sorun yaratmaktır. Ayaklanmanın ilk başındaki yayılma ve gelişme içte ve dıştaki devrim düşmanlarını umutlandırmıştır. İngilizler bölgede bir Kürt devletinin kurulacağı umuduna kapılmıştır. İngilizlerle iş birliği içinde olan ve ayaklanmanın perde arkasındaki önderliğini yapan İstanbul’da oturan Şeyh Abdülkadir’dir. Bu ayaklanma yurt dışında sürgünde bulunan son padişah Vahdettin’i de umutlandırmış, yabancı gazetelere demeç vererek, Türkiye’ye dönüp tahta geçeceğini söyleyecek kadar yüreklendirmiştir.

Doğuda bölgesel seferberlik kararı alınmış, ayaklanmanın bastırılması görevi orduya verilmiş, vatana hainlikle ilgili yasaya yeni ekler getirilmiş, Takrir-i Sükun yasası çıkarılmış, istiklal mahkemeleri kurulmuştur. Ayaklanma hükümetin ve ordunun kesin kararı ve uygulaması sonucu 15 Nisan 1925’te tamamen bastırılmış ve Haziran başında ayaklanma bölgesindeki devlet gücü bütün ağırlığıyla yönetimi eline almıştır. 1925’lerin Şeyh Sait ayaklanması bir gerçeği tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir. Türkiye’de her karşı devrimci eylem siyasal ödünlerin sonucu halkın dinsel inançlarına el atılarak başlatılacak; mezhep ayrılıkları budunsal ayrılıklar, toplumsal, ekonomik, ekinsel geri kalmışlıklar öne sürülerek konunun içyüzünü bilmeyen halk karşı devrim eyleminin destekçisi durumuna düşürülecektir.

Mustafa Kemal’e Suikast

Doğudaki ayaklanmanın bastırılması, karşı devrimci eylemin tüm destekçilerinin yasalarla susturulması Atatürk devrimine bir dizi yeni devrimci atılımı artarda gerçekleştirme olanağı sağlamıştır. Fakat tüm umutlarını yitiren karşı devrimciler bu sefer de Mustafa Kemal’ in fiziksel varlığını ortadan kaldırmak, böylece devrimi sona erdirmek umuduna kapılmışlardır. Mustafa Kemal’i İzmir’de öldürmek amacıyla yapılan suikast girişimi, cinayet örgütüne alınmak istenen bir yurttaşın zamanında kendilerini ele vermeleri üzerine önlenmiş ve elebaşılarının hepsi İstiklâl Mahkemeleri’nde yargılanarak asılmışlar, ağır cezalara çarptırılmışlardır. Bu olaylardan sonraki yıllar tutucuların sustuğu, yani bir ortamın bekleyişi içine girdiği dönemlerdir. Bu ortama girişte, Mustafa Kemal’in orduyu siyaset dışında tutmak, kendi görevi içine çekmek karar ve uygulaması, ordu yönetimini kendisine ve devrime inanan komutanlara vermesi, böylece orduyu devrimin en büyük destekçisi durumuna getirmesi kuşkusuz en tutarlı, en akıllıca davranışlarından biridir. İttihat ve Terakki dönemini, o dönemin tümüyle siyasete bulaşmış ordusunu ülkeyi hangi sorunlarla karşı karşıya getirdiğini, devleti ve ulusu ne sorunlarla karşı karşıya bıraktığını gören, bilen ve yıllar boyu bunun acısını çeken komutan Mustafa Kemal için en geçekçi karar ve uygulama orduyu kuruluş amacı ve görevi içinde tutmak, siyasete karıştırmamaktı. Mustafa Kemal bunu gerçekleştirmiş, tüm yaşamında buna özen göstermiştir.

Menemen Olayı

Cumhuriyetin ilk yıllarında, çok partili yaşama geçişi sağlamak için girişilen iki denemenin de sonunda tutucu, bağnaz, cumhuriyet ve devrim düşmanı kişiler ile çevreler büyük bir olaya, bir başkaldırıya, ayaklanmaya girişmişlerdir. 1924’lerin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının yarattığı ortam içinde doğuda Şeyh Sait silahlı ayaklanması çıkmış, ayaklanma ordu gücü ile bastırılabilmiş, bunun sonucu hem bu parti kapatılmış, hem de ülkede birkaç yıl sürecek yasal bir suskunluk dönemine girilmiş, sıkı önlemler alınmıştır. İkinci deneme olan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu ve bu partinin çatısı altında tutucu, bağnaz devrim karşıtı kişilerin, parti yöneticilerine karşı yer almaları ve bunların yarattığı ortam da İzmir’de, Menemen’de bir başka kanlı olayın çıkmasına neden olmuştur. Bu partinin genel başkanı tarafından kapatılmasını izleyen günlerde, 23 Aralık 1930’da Nakşibendi tarikatına bağlı Derviş Mehmet çevresine topladığı yandaşlarıyla birlikte “şeriat isteriz” bağırtılarıyla olay çıkartmış, halktan bazı kimseler de kendilerine katılmış, önlerine çıkan ve küçük bir birliğe komuta eden asteğmen Kubilay vurulmuş, bu yetmiyormuş gibi başı bıçakla kesilmiştir. Şeriatçı baş kaldırıcılar Kubilay’ın kesik başını yeşil bayrak asılı sopanın ucuna geçirmiş, Menemen sokaklarında tüm halkı ayaklanması için kışkırtmaya başlamıştır. Bu kanlı devrim düşmanı devrim düşmanı eyleme karşı Mustafa Kemal’in davranışı çok sert ve kesin olmuş, kışkırtıcı caniler yakalanarak toptan yok edilmişlerdir. Bu kesin davranış, bu ivedi cezalandırma, tutucuları, devrim düşmanlarını uzun süre susturmuş Mustafa Kemal döneminde 1933’te Bursa’da bazı kişilerin Arapça Ezan okumaya kalkışması dışında bir başka gerici olay görülmemiştir.


Serbest Cumhuriyet Partisi’nin dışında 1930’larda bir ikinci yeni parti kurulmuş, üçüncü bir parti kurulmak istenmişse de hükümet komünizm yanlısı olduğu gerekçesiyle bunun kuruluşunu yasaklamıştır. Adana’da Abdülkadir Kemali (Öğütçü) Bey tarafından 29 Eylül 1930’da kurulan Ahali Cumhuriyet Fırkası bölgesel olmaktan ileri gidememiş, 4 aylık bir yaşamdan sonra Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmıştır. Başlangıçta kurulması Bakanlar Kurulunca engellenen öbür parti Türk Cumhuriyet Amele ve Çiftçi Partisi, Mimar Mühendis Kâzım Bey tarafından Edirne’de kurulmak istenmiştir. Partinin yayımlanan tüzüğünde işçi ve çiftçi sınıfı yararına sosyalist bir düzen ön görülmüştür. Bakanlar Kurulu bu partinin açılmasını, komünizm yanlısı olması gerekçesiyle sakıncalı görmüştür. Bu denemelerden sonra Türkiye’de 1945’e kadar başka partilerin kurulmasına olanak verilmemiş, Mustafa Kemal ve yakın devrimci arkadaşlarının tek partili düzeni egemen olmuştur.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst