KoZmoZ

KoZmoZ

Kayıtlı Üye
~~ konu SARI ishal olmuştur tuvalet kağıtlarını sıkı tutunuz...
 
Son düzenleme:
---> KoZmoZ

Ne Sunacaksin Anlamadim :S

Kendini Tanitsaydin ... Hayirli Olsun Sayfan ...
 
---> KoZmoZ

Hmm Memnun Oldum Basak... Ben Esra

Sayfan Tekrardan Hayirli Olsun ...

Hmm Cok Profesionel Gördüm Kapagi

Begendim xD

 
---> KoZmoZ

Kapak daha çok Film kapağı görünümünde olmuş sanki ya da bana öyle geldi. Kişisel sayfanız hayırlı olsun.
 
---> KoZmoZ

YALAN GÖLGELER > 1. BÖLÜM​

‘OL’ EMRİ…

Başta hiçbir şey yoktu; Hiçbir madde, hiçbir mekân, hiçbir canlı… Hatta zaman bile yoktu! Bir tek o vardı; ALLAH C.C. Sonra yüce yaratıcı bilinmek istedi ve ‘Kün’ (Ol) emriyle başladı her şey. Hacmin katrilyonda bir milim alanından, sıcaklığın muazzam olduğu bir durumda ve milisaniyenin yine katrilyonlarca düşük bir diliminde büyük bir patlama oldu. Bu öyle büyük, öyle muazzam bir patlamaydı ki, henüz ilk saniyenin onda biri kadar bir dilimde etrafa sayısız parça yayıldı. Madde henüz oluşmamıştı ve sıcaklık halen muazzam derecedeydi. Patlamadan sonra büyüme bütün ihtişamı ile genişlemeye devam etti. Madde oluştu, zaman mevzusu ortaya çıktı ve Galaksiler, yıldızlar meydana geldi… Uzay adıyla bilinen, ucu bucağı bilinmeyen Evrenin büyümesi aynı hızlı devamını sürdürüyordu…

Yıldızlar çoğaldı, çoğaldı, çoğaldı… Gezegenler serpildi her bir yere ve Güneş kendini gösterdi. Bu sistemin içinde öyle bir gezegen vardı ki, içinde muazzam bir şekilde yaratılmış canlılar bulunuyordu. Bu canlılara İnsan ismi verilmişti. Yaşadıkları gezegeninde adı Dünya’ydı. İnsanlar git gide hızla çoğaldılar. Dünya kıtalara, kıtalar da ülkelere bölündü… Yüzlerce ülke içinde, diğerlerinden çok farklı olan bir ülke vardı; Türkiye. İçinde milyonlarca insanın barındığı bu ülke içinde, nüfusu birçok ülkeden fazla olan bir şehir bulunuyordu; İstanbul ve bu şehirde bir kış gecesi bir bebek dünyaya gelmek üzereydi. Geri sayım başladığında saatler 19:44’ü, tarih 20 Şubat 2010’u gösteriyordu.

Dışarıda fevkalâde bir rüzgâr, bununla birlikte gökyüzünde yoğun bir tipi hâkimdi. Gri bulutlar birbirlerine sıkı sıkıya sarılmış bir şekilde, ince ince kar tanelerinin yoğun üretimini yapmakla meşguldüler. Sokaklarda insanlar, iliklere işleyen soğuktan kurtulma telaşında evlerinin yollarına koyulmuşlardı. İki kıtayı birbirine bağlayan Boğaz Köprüsünü cepheden gören bir evin üst odalarından birinde ışıklar söndürülmüştü. Çünkü ev halkının hepsi doğum için hastaneye akın etmişti. Acıbadem Maslak’ta yoğun bir heyecan, telaş ve bekleyiş vardı. Bir müddet aradan sonra bebek çığlığı duyuldu. Yüzler gülüyordu. Nur topu gibi bir erkek dünyaya gelmişti. Bağırışları doğum odasını âdeta çınlatıyordu. Bebeğin ismi, doğmadan önce kesinleştirilmişti; Erkan. Hemşireler Erkan bebeği hemen bir havluya sarıp temizlik ve bakım işlemleri için ayrı bir odaya götürdüler. Anne mutluydu, Baba sevinçliydi. Ekran bebek ise henüz 100. Nefesini almamıştı. O başka bir âlemden başka bir âleme transfer edilmişti. Bazı şeyleri hatırlıyordu ama çözemiyordu. Gözleri ile etrafı yarım yamalak görüyordu ama hiç konuşamıyordu. Sanki dilinde kemik vardı ve hareketsiz bir şekilde ağzına sabitlenmişti. Sağında solunda melek timsali iki hemşire vardı. Bunlar melek olamazdı, çünkü melek diye önceki âlemde tanıdıklarının kanatları vardı. Bunlarda kanat yoktu. Herhalde onlar da kendisi gibi bir canlı olmalıydı.

Midesine tuhaf bir acı saplantı Erkan bebeğin, sonra bir sakinlik, ardından bir sessizlik oldu… Uykusu, ufacık gözlerine çoktan hücum etmişti. Erkan bebek şimdi gerçek meleklerle birlikte rüyâlar diyârındaydı.

Saat 01:10 / 21 Şubat 2010

Erkan Bebek irkilerek gözlerini açtı. Vücudunda da, öteki âlemde tanıdığı kanatlı canlıları gördü. Özellikle sağındaki ve solundakiler apayrı bir simaya sahipti. Ellerinde tuhaf bir cisim, önlerinde defteri andıran bir kalıp bulunuyordu. Melekler bir şey yapmıyordu ama. İkisi de gözlerini Erkan’a çevirmiş gülümsüyorlardı. Vücudunun diğer bölümlerindeki melekler ise yoğun tempoda çalışıyorlardı. Erkan bebeğe yeniden bir durgunluk hissi geldi ve gözleri yeniden uykuya teslim oluyordu…

Sabahın ilk ışıklarında Erkan bebek gözlerini açtığında karşısında yine dün kendisi ile haşır neşir olan canlıyı gördü. Üzerinde beyaz elbise vardı, yüzü gülüyordu. Ağzı hareket ediyordu ve muhtemelen bir şeyler konuşuyordu. Erkan Bebek sesleri duyuyordu ama işitemiyordu. Beyni, gelmiş olduğu âlemden işlenmiş kodlarla yeni yeni ama hızlı bir şekilde revize oluyordu. Gözleri daha net görmeye başlamıştı ama hâlen gördüklerine hiçbir anlam veremiyor, çevresinde cereyan eden hadiselere aval aval bakmakla yetiniyordu.

Hemşire onu kucağına aldı ve Erkan Bebek gözleri tavanı süzerek oda değiştiriyordu. Işıklar, ışıklar, sesler, sesler… Ardından Erkan Bebek başka bir kucağa aktarıldı. Gözlerini çevirdiğinde bambaşka bir sîma ile karşılaştı. O simayı ilk kez görüyordu ve dün kendisi ile haşir neşir olan hemşirelerden daha farklı, daha sıcak ve daha güzel bir yüzdü. Onun da kanatları yoktu ama Erkan Bebek, önceki âlemde tanıdığı hiçbir melekle eş tutamıyordu bu canlıyı. Kâlbinde bir şeyler kıpırdıyordu. Damarlarında toz taneleri geziniyor gibiydi. Sonra o canlı onu alnından öptü. Biri ona Erkan diye sesleniyor olmalıydı. Erkan bebek etrafında göz gezdirdiğinde farklı farklı canlılar görüyordu. Anlam vermekte zorlandığı bu durumda ve kulağına gelen onca sesler içinde, kâlbinde tek bir ses yankılanıyor ve net olarak duyabildiği tek ses buydu; Anne!


1. BÖLÜMÜN SONU

KoZMoZ
 
Son düzenleme:
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst