ozamanlar çocuktum...

lili

Bayan Üye
ochn4bb6.png


Ben o zamanlar çocuktum. Hangi zamanlar demeyin, bundan önceki zamanlar işte.

Böyle, yüreğime sancılar girerdi. Kuşlarım uçup giderlerdi kafeslerinden ortaklık sakinleşene dek.Bir ben kalırdım, bir de kahrolası sancılar. O zamanlar anlamazdım, iki lafı bile bir araya getirmezdim. Hep susardım?

Yerli yersiz tutan susuzluğum ve susmalarım çocukluğumdan benim.


Bazen sokaktan çocuk sesleri gelirdi. Gider cama yaslanır, ellerimi kafamın arasına sıkıştırır, çocukları izlerdim. Bir adam eliyle çevirdiği salıncak çarkında, on iki çocuğu sallardı. Kahkahaymış kulağıma gelen sesler. Çocukların yüzünü güle çeviren bir salıncak çarkının taburesine zincirlenip, dönmekmiş. Bense zincirlerimden hiç kurtulamadım.


Hep anlamsız çiziklerle doldururdum telefon rehberini. Arayacaklarımın listesi uzardı da, uzardı. Ama o zamanlar, hangi tuşla kime ulaşacağımı bilmezdim ahizeyi kaldırınca. Beklerdim ki koca kız olayım. Telefon sehpasının yanına gelir, ellerimi kafasımın arasına sıkıştırır, susardım...

İçimden ona kadar sayardım.

Bana öğretilen en büyük sayıydı on, ötesine varamazdım. Böylece yalnızlığım ondan öte gitmezdi.

Bir gün, mutfağa girmiştim. Canım üzerinde inek resmi olan kutudakinden çekmişti. Boyum bir metre olmalı ki, parmaklarımın ucunda tezgaha uzanmıştım. Nasıl olduysa, zoraki tuttuğum bardağı, elimden kaydırmıştım. Annem gelmiş bakmaya. Ben hemen masanın yanındaki sandalyeye oturmuş, ellerimi kafamın arasına sıkıştırıp dalmıştım. Annem ne varsa halimde, gözünden iki damla yaş akıtıp, bana sarılmıştı. Bir de gözlerimden öpmüştü. "Ömr-ü baharım" demişti de, susmuştum. Anlamamıştım "ömr-ü bahar" ne demek.

Sonra aradan yıllar geçmişti. Kafamı ellerimin arasına sıkıştırdığım kare ile tanır olmuşlardı beni. Nerden bulduysam bulup çıkarmıştım o kareyi dün yine.

Biri geldi dün ve şey dedi: "Hiç değişmemişsin küçük hanım."

Şaşırdım. Tamam, ağladım. Şimdilerdi yirmi iki yaşındaydım, iki sekiz daha devirmiştim yaklaşık sekizimin üzerine.

Hak vermem gerekti belki, lakin sustum.

Beni susturan çocuksu nedenlere ağladım, şimdiki suskunluklarıma anlam verememeksizin?

"Kafamı ellerimin arasına sıkıştırdım... Daldım... Bu suskunluğu kabul etmek o kadar zor ki!"
Düşsel gerçekliğim belki de bu benim...
 
---> ozamanlar çocuktum...

külahlı dondurma özleminde avuturken yalnızlığını, sen aslında hep uzaklara gitmek isterdin....

kim bilir kaç tren garı geçti gözlerinin önünden desem, sen sadece İzmir garında unuttuğunu söylerdin belki de hüzünlerini…garlarda unutulan hüzünlere sahip çıkan olur mu bilmem ama sen en çok sahip çıkılmayana sarıldın belki de… eski gazete kupürlerinde tozlanmış bir haber olabilir hayat, emin değilim… öyleyse dağılmadan, dağıtmadan gece senfonisi yalnızlıkları, başka bir işin yoksa yani, gel seninle sahil boyunca maviye yürüyelim…

uzakları anlat bana… kaç kilometre taşı sürer uzanamadıkların?...ya da dur, sessizliği anlat bana…nasıl konuşur bağıra çağıra, dudak dahi oynatmadan?... anlatırken susturdukları için mi, cevapsız kalır sorular yok yere?... biliyorum, yok bilmiyorum aslında, benim de cevapsız sorularım var, tıpkı gözlerinde barınan uçurum çiçekleri gibi… seni anladım dersem, anla…

güz çiçekleri gibi gülümseyişin… aslında en güzeli…herkesler kaçarken hüzün yağan gecelerden, sarı yaprakların müziğinden, ıslanmamak için saçak altı ararken gözleri, en güzeli sahiplenmek sonbahar kavuşmalarını… sen açmazsın şemsiyeni, rüzgar yüzünü okşarsa diğer yanağını çevirirsin, bata çıka yürürsün çamurda, dağda, bayırda değil mi?... güz çiçekleri gibi gülümseyişin, duyabiliyorum… aslında en güzeli…

kim bilir kaç ayrılık yürüdü gözlerinden desem, sen sadece birini unutamadığını söylerdin belki de bu gidişlerden… ayrılıklara sahip çıkan olur mu bilmem ama sen en çok sahip çıkılmayanı sevdin belki de…yaşlı bir ağıt olabilir mi hayat, emin değilim… öyleyse yaşlanmadan, yaşartmadan tozu alınan anıları, verilmiş başka sözün yoksa yani, gel seninle gece boyunca yıldızlara yürüyelim…

bağlamanın tellerinde yuva kuran türküleri anlat bana… kaç nefeslik tadı var aşkların?... ya da dur, ölmeyen, kurşun işlemeyen sarılmaları anlat bana… nasıl kavuşur kollar, el yordam bilmeden?... kavuşurken yüreklerine dokundukları için mi?... biliyorum… yok bilmiyorum aslında, benimde cevapsız dokunuşlarım var, tıpkı sesinde bağdaş kuran ardıç kuşu gibi… seni anladım dersem, anla…

ne yöne gideceğini bilemeyen rüzgar gibi özlemlerin… aslında en güzeli… herkes inadına biliyorum derken nereye gideceğini ama gidemezken ama adım dahi atamazken, bilmeden adım atmak, sanırım en güzeli… dilinde yuva yapan, sırra kadem basan kelimeler değil ki… yazdıkça dökülüyor yaşam, sen yazdıkça diniyor acılar değil mi?... rüzgar gibi özlemlerin… aslında en güzeli…

kim bilir kaç yalnızlık oturdu gözlerine desem, sen sadece sende olanı unutamadığını söylerdin belki de bu yalnızlıklardan… yalnızlığı dağıtan biri çıkar gelir mi bilmem ama sen en çok dağıtılmayanı sevdin belki de… bilmediği bir şehirde kaybolan ama başı dik bir kahkaha olabilir mi hayat, emin değilim…öyleyse kaybolmadan, kaymadan kaldırım sessizliğine, acil bir işin yoksa yani, gel seninle şarkılar boyunca dostluğa yürüyelim…

dilinin ucuna gelip de haykıramadığın cümlelerini anlat bana… kaç gecenin sabahında birikti bu kadar söyleyeceklerin?... ya da dur, umutla beklenen deniz üstü merhabaları anlat bana… nasıl yaşarır gözler durduk yere?... yaşlanırken ağlara takıldıkları için mi?... biliyorum... yok bilmiyorum aslında, benim de renksiz ıslaklığım var yanaklarda, tıpkı suskularında renk atan şaşkınlığın gibi… seni anladım dersem, anla…

demem o ki gül beyaz kahkaha, bunca yaşanmışlığa rağmen, bunca gitmelere, dönmelere rağmen, bunca sitem dolu ama içten serzenişlere rağmen, bunca gözünü kan bulamış vedalara rağmen, deli boranlara, meltem sıcaklığına, yüreği kavuran iç çekişlere rağmen, söz mü büyük sözlerimiz mi derken susmamıza rağmen, büyüdük mü sence?

…belkide büyüdük… emin değilim…
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst