rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

kaff

Kayıtlı Üye
sevdiğim kadın yazarların,sevdiğim yazılarını paylaşacağım sizlerle..okuyup okumamak,yorumlayıp yorumlamamak size kalmış..
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Bugün kızlarla face’de toplandık.

Ve “kusursuz bir adam” yapmaya karar verdik.

Hayali imalat

Malum daha önce de bir adet “sevgili adam” yapmıştık.

Sonra yakmıştık ama olsun.

Canımız sağolsun.

Bunu yakmayacağız.

Hatta kuklalarını yapıp satacağız

Genel görüşlerden yola çıkarsak kusursuz adam için gerekli malzemeler şunlar;

Bir adet beyin.

Bir adet kalp -ki kalpsiz adam olmaz olsun.

Biraz onur.

Biraz merhamet.

Fazla miktarda tutku -ki adamın parçalarını tutkuyla yapıştıracağız.

Uzun boylu olacak mutlaka –ki göreceli.

Herkes kendine göre ayarlasın

Spor ayakkabı giyecek.

Saçları ne çok kısa ne çok uzun olacak.

Mutlaka temiz kokacak.

Yakışıklı ve zengin olmasına da gerek yok.

Karizmatik olması ve ekmeğini taştan çıkarması gayet yeterli.

Öyle kız gibi küsmeyecek.

Adam olacak

Kâfi miktarda egosu olacak zira eğer ressam, yazar, heykeltraş falan olursa egosuz olmaz.

Telefon ve bilimum iletişim araçlarını ileri seviyede kullanacak.

Sık sık mesaj atacak.

Ha bir de abartmadan çok kıskanç olacak.

Nasıl olacak bilemedim ama artık o kadarını da becersin

Neyse,

Şimdilik bu kadar.

Elimizde bir adam yapmak için yeterli malzeme olmadığından şimdilik bitiremedik ama azimliyiz.

Bir gün olacak

Yasemin PULAT
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

“Kasım’da aşk başkadır..” sezonunu gördüğünüz gibi açmış bulunmaktayım.

Kasım’da aşk başka mıdır?

Eğer öyleyse aşk neden Kasım’da başkadır?

Kasım bir başkalaşma ayı mıdır?

Kasım’da başka olan aşk Aralık’ta, Ocak’ta, Şubat’ta, Mart’ta, Nisan’da, Mayıs’ta, Haziran’da, Temmuz’da, Ağustos’ta, Eylül’de ve Ekim’de aynı mıdır?

Kasım’da başlayan başka aşk Kasım’da mı biter?

Yoksa

İlelebet mi surer?

İlelebet ne kadar bir süreye tekabül eder?

Ne demektir yani ilelebet?

Sonsuza kadar mı?

Sonsuz ne kadar?

Ya da

Nereye kadar bu durumda?

Yoksa Kasım, romantik süsü verilmiş bir filmin bilinçaltımıza yolladığı sübliminal mesajlar mı içermektedir?

Yoksa bir takım gizli güçler hepimizi Kasım’da aşkın başka olduğuna inandırmaya mı çalışmaktadır?

Kimdir bunlar?

Niyetleri nedir?

Ayrıca neden Kasım?

Neden Aralık, Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim değil de Kasım?

Gördüğünüz gibi ruh hastasıyım:)

Ve hazır Kasım gelmişken,

Sırf Kasım’da aşk başka mıdır, değil midir meselesine bir açıklık getirmek üzere,

Şu an itibariyle bir Kasım yalnızıyım!

Yasemin PULAT
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Dünkü sahneyi yeniden çekelim mi?

Bir başka açıdan...

Hani kadının sadece önsevişme istediği sahneyi...

O anları tekrar yaşayalım...

Ben yine aynı ortamı yaratacağım..

Puslu bir pazar akşamüstü sevgilinle evdesiniz...

Tembellik yapıyorsunuz...

Gazeteler yerlerde, belki bir film koydunuz...

Hava da hafif soğuk.

Hadi yağmur da yağsın...

İsterseniz ortamı değiştireyim!

O akşam karalık daha erken çökmüş. Kadın koşa koşa onu bekleyen arabaya biniyor. Sevgilisini yanaklarından öpüyor: “N’aber tatlım?”

Belli ki keyfi yerinde...

Bunu adam da fark ediyor.

Yağmur öyle yağıyor ki, akşamın karanlığıyla trafikte arabaların kırmızı beyaz ışıkları birbirine giriyor. Kadın ıslak ışık kırılmalarına bakıyor...

Hoşuna gidiyor...

Gözlerini bir kısıp bir açarak onlarla oyun oynuyor.

Joy FM’de “Quanti anni hai“ çalıyor. Bir avarelik, bir vurdumduymazlıkla şarkıya katılıyor kadın.

Ama...

Adamın kulağına eğilip “Quanti anni hai amore” diyeceğine...

(Ki deseydi... O sahneyi de sonra çekeriz!)

“Seninle kanepede cilveleşmek istiyorum, oynaşmak istiyorum, biraz öpüp okşanmak istiyorum” diyor...

Şimdiii...

Tam o anda...

Adamın aklından neler geçer?

Bakalım...

Aşağıda yazacaklarım benim tahminlerim ya da öngörülerim değil, baştan söyleyeyim. Bir erkeğin mail’i...

Diyor ki:

- “Bu bence büyük bir zevkle karşılanacağı gibi, erkeğin kafasında soru işaretlerinin de oluşmasına sebep olabilir.”

Nasıl yani?

Mesela şöyleymiş:

- “Allah, Allah... Bir hata yaptı onu mu kapatıyor?”

“Acaba başka biri mi var?”

“Bir şey mi isteyecek?”

“Yoksa bu son mu?”

“Bir dergide bir şey okudu da onu mu deniyor?”

“Keşke ne olduğunu bilseydim ona göre davranırdım.’’

Heh hee...

Sizce bu kuşkular doğru olabilir mi?

Olabilir...

Peki hangisi olabilir?

Hepsi..

Ama içlerinde biri var ki...

Bence kesin o!

Yazayım mı?

Yani bir kadın durup dururken sevgilisine böyle ‘danslar’ yapıyorsa...

Kesin...

Başka biri var!

Aman yanlış anlamayın ha!

Sadece başka biriyle ufak bir flörtü olmuştur. Onun keyfini sürdürüyordur.

Yoksa öyle aldatma falan değil. Olmaz da!

Bence merak etmeyin.

Siz de keyfini çıkarın...


Dilek Önder
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Kasım’da aşk başkadır sözü Her yılın kasım ayında artık duygusallıktan çıkıp işin gırgırına çevirdiğimiz bir söz oldu maalesef. Kasımda aşk yok artık genelde ayrılıklar var güneş bile dünyayı o kadar ısıtmazken yerine kara bulutları bırakırken tir tir titrerken aşkı filan düşünemiyor insan,bak yine gırgırındayız :)

Başlık ve içerik çok hoş olmuş Elinize Sağlık.
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Cok guzel.konu bende cok begendim yazilari tebessumle.okurken birden duygusallasiuorsun buda bir o kadar ilginc yapiyor sectigin kisaslari. Severek okumaya devam edicem gerisi gelirse :R
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Yasemin Pulat ve Dilek Önder cidden çok sevdiğim kadın yazarlardan..elimden geldiğince onların ve sevdiğim diğer kadın yazarların yazılarını paylaşacağım sizlerle..

umarım Kasım ayı kapıdan baktırır,kazma yürek yaktırır..:)))
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Aslında konuyu kapatacaktım...

Zaten yeterince uzadı.

Bu, “üşüyorum” meselesini...

Ama...

İş karı-koca kavgasına benzemeye başladı!

Adam ceketini bir tarafa atıp kadına, “Ben de seninle üşürüm” dedi ya...

Herkes savunmaya geçti...

Kadınlar, “Böyle erkekler nerdeee???” derken, erkekler de, “Bunu anlayacak kadınlar nerdeeee?” diye çemkirmeye başladı.

Sadece çemkirilse yine iyi! Eski defterler açılmaya başlandı! Karı-koca kavgası demem ondan...

Mesela adam diyor ki:

- “O cevaptaki anlamları analiz edecek kadın nerede... Türk kadınından bahsediyoruz, Avrupalı bir kadından değil.”

Allah Allah! Bunu yazan İtalyan asıllı mı? Ayrıca sen akıllı bi laf et bakalım n’olacak?

Beni de zorla çemkirtiyorlar!

Ama baksana ne diyor:

- “Üşümek havalarla ilgili. Sıcaklarda terleyince ne olacak, terledim deyince tersi mi olmalı?

Bu hareket akıllı bir kadını çok güldürür, bu anlamda mantıklı bir hareket olur bence!”

Hadi bakalım...

Gel de sus!

Ama ne diyeceksin ki buna? Susma hakkımızı mı kullanalım?

Peki.

O zaman başka bir mail’e geçelim...

- “Bundan yaklaşık 25 sene önce sevgilime aynı yanıtı verdim. Ama, yanıtın devamı sizin yazınızdaki gibi olamadı maalesef. Anlamsız gözlerle süzüldükten sonra, cengâverlik değil, üşümesine radikal çözüm bulmam konusunda uyarıldım. Ve çaresiz, ceket-kazak artık Allah ne verdiyse bulup buluşturup sevgilimin üşüme sorununu hallettim!

Hallettim de ne oldu ? Pek iç açıcı şeyler olmadı. Ancak bu olay bende iz bırakmış olmalı... Çünkü ondan sonra, serin hava ve üşümeli durumlarla karşılaşma varsayımlarına göre hep önlemimi almış durumlarda dolanıp durdum.

Yani sizin anlatımınızla ‘Dana’ olmayı bilmeden sürdürdüm.

Ama o zamandan bu yana da içimin bir tarafı hep üşür durumda kaldı...”

Vay, vay, vay...

Şu son cümleyi yazdın ya...

Sen olmuşsun!

Üşümek sana iyi gelmiş!

Üşüdün, üşümedin derken, şunu da anlamış olduk ki, bizim danaların bir kısmında bu potansiyel var.

Var da, anlaşılmamaktan korkuyorlar!

***** durumuna düşmekten...

Oysa korkacak ne var?

Anlaşılmayıverirsin, o kadar!

Ben de bu yeni erkeklerin gurursuz olma haklarını niye kullanmadıklarını hiç anlamam!

Böyle bir avantajı, dezavantaj hâline sokmalarını...

Bir de, “Haklıyken haksız duruma düşme” vardır ya!.. Alakasız ama olsun.

Zaten ben bugün, “Hangi kadın, nasıl tepki verir?”i yazacaktım...

Konsantrem bozuldu

Dilek Önder
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

"AŞK şarkısı" deyince ne geliyor aklınıza?


Ya da şöyle söyleyeyim, bir tane "Kavuştuk, mutluyuz" diyen aşk şarkısı duydunuz mu?


Kavuşanların moralini bozmak gibi olmasın, mutlu değillerdir demek istemiyorum ama insan vuslata erince rahata da eriyor galiba, kalkıp şarkı sözü falan yazası gelmiyor.


Haksız da sayılmaz...


Ne desin adam... "Çok mutluyuz, ben musluğu tamir ediyorum, sevgilim taze fasulye pişiriyor."


Ya da biraz daha ilerisi... "Oğlan boğmaca oldu, kız da okuldan bitlenmiş geldi."


Hayır bunlar da mutluluktur elbet ama insanda bağıra bağıra umuma duyurma isteği uyandıracak şeyler değil.


Ha, kadın bir gün evi terk edip giderse, bakın o zaman yazma isteği başgösterebilir. Kadın aniden badem gözlü, sırma saçlı olabilir.


Dikkat ettiyseniz erkeğin eline veriyorum káğıdı kalemi. Gönlü kırılan kadının yazmaya oturması pek görülmüş şey değil zira. Kadınların tezahürü daha değişik oluyor.


Şöyle söyleyeyim, bu noktada kadınlar ikiye ayrılıyor. Bir kısmı çivinin çiviye söktüğü inancıyla gidenin yerine derhal yenisini koyarken bir kısmı "Beni sevmeyen ölsün" prensibinden hareketle "plan, proje" işlerine giriyor.


Netice olarak aşk acısı kadından ziyade erkeği şair ediyor.






Fakat bir yandan da "Ne Arap�ın yüzü ne Şam�ın şekeri" diyesi geliyor insanın.


Yani diyorum ki o "inleyen satırlar" iyi hoş da... Fakat onun yerine zamanında adam gibi sevmeyi bilseler de kaçırmasalar kadını...


Şu eski şarkılar mesela...


Hani her duyuşumuzda o günün aşklarına, áşıklarına gıpta etmemize neden olan, sizli bizli, saygılı, seviyeli şarkı sözleri...


İnsan ister istemez "Peki ne oldu da böyle oldu?" diye düşünüyor.


Madem bu kadar duygulu erkeklerdiniz...


Neden bırakıp gitti bu kadınlar?


Veya hiç gelmediler?


Hakikaten tanımak isterdim o hemcinslerimi...


Deli miydi bunlar?


Aslında erkekler o zamanda aynıydı fikrimce.


"Sevme özürlü."


O şarkılar, şiirler içinse "Oyuncağı elinden alınmış çocuğun ağlaması" benzetmesi yapılabilir.

Pakize SUDA
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Kadınlar anlaşılmayı beklerler hep. Ben de. Ama bütün ipuçlarını verirler aslında kendileriyle ilgili. Ben de! Kolayım zira. Zeki bir adam için!

Seven kadın kolaylaştırır bütün şartları. Sevmeye görsün. Bütün kadınların en büyük arzusu ve açlığıdır inanmak. Sevildiğinde bir kedinin mırıltısına dönüşür nefes alışları. Sevildiğine inandığında… Ama bir o kadar da an meselesidir tırnak izine dönüşmesi yumuşak dokunuşlarının, inanmadığında. Ve işte bütün sorunlar kapıda!

Bir kadın sevdiğinde bir erkek için çok şey yapabilir. “Ben asla…” ile başlayan bir sürü cümleyi hiç kurmamış farz ederek kendini, bir anda evin bütün idaresini üzerine alıverir. Aniden yemekler yapan ya da yaptıran, evi temizleyen ya da temizleten bir ev kadınına dönüşebilir. Ama ev temizdir sonuçta. Yemekte vardır dolapta. Ütülüdür bütün giysileri ve temiz kokar mutlaka. Kimin yaptığı önemli değil. Önemli olan sonuçtur. Bir kadın için hem kendinin hem de erkeğin hayatını düzenlemek hiç de zor değildir. Yemek de yapar, kariyer de. Aklı da yeter buna, enerjisi de. Hayatında ki erkeğin buna değdiğine inanması gerekir sadece.

Kriz anları önemlidir ikili ilişkilerde. Yani kavga! Krizi erkek kısmı yönetir. Ve kriz anlarında başarısız bir erkek hayatın hiç bir alanında başarılı olamaz bir kadının gözünde. Bir daha asla! Bir kadını idare edemeyen bir erkek ne bir şirketi ne de dünyayı yönetebilir! Altı üstü bir kavga… Zor zamanları da kadın geçiştirir. Sevmeye görsün.

Kadınlar karakter olarak kendilerinden güçlü erkeklere âşık olurlar. Bu dünyaya bir dişi olarak geldiklerini hissetmeye ihtiyaçları vardır çünkü. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar hayatın içinde ve sosyal statüleri ne olursa olsun, kadınlar korunmak isterler. Ya da bu oyunu severler! Kadın içgüdüsü!

Duyguları güçlü bir erkeğe kim karşı koyabilir ki? Ve tutkusuz bir erkekse hayatınızda ki erkek bırakın gitsin ve kimi severse sevsin. Tutkusuz bir erkek için arkanıza bile dönmeyin hatta. Âşık bir erkek, ne olursa olsun ve her ne olursa olsun sorun, mutlaka çözmekten yanadır. Kolay kolay bırakmaz meselenin peşini. Seven bir erkek çekip gitmez, vazgeçmez, mücadele eder mutlaka. Sizin için harekete geçmeyen bir erkek “gerçek kahramanınız” değildir. Ondan hemen kurtulun.

Kadınlar duygusaldır evet. Severler aşk cümlelerini ama bu yalan olanı fark edemeyecekleri anlamına gelmez ya da eksik olanı. Akıllı bir kadını kandırmak mümkün değildir. Sadece o kanmak istiyorsa kanar. Ya da kanmış gibi yapar erkeğin gururu kırılmasın diye! O da bir süre. Bilir her kadın ne kadar sevildiğini ya da sevilmediğini… Kadınlar beğenildiklerini her fırsatta duymak ve görmek isterler erkeğin gözünde. Aşkı canlı tutmak zor değildir bir kadın için, kendini bu anlamda güvende hissettiğinde. Ama uzun süre aynı yerde tutmak da kolay değildir, hissetmediğin de.

Aşk adına en çok hatayı kadınlar yapar mutlaka ama bir kadının aptallık yapması onun aptal olduğu anlamına gelmez! Dolayısıyla kadınlar her zaman galiptir aşk oyununda!

Yasemin Pulat
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Ayrılık Hikayesi

Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak...
Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz...
Sokağa fırlayacaksınız...
Sokaklar da dar gelecek....
Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendinizi taşımayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz...
Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan....
'Önemli olan sağlık.'
'Yaşamak güzel.'
'Boş ver, her şey unutulur.'
Siz hiçbirini duymayacaksınız...
Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz.
O’ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz...
'Ölüme çare bulundu' ya da 'Yarın kıyamet kopacakmış' deseler başınızı kaldırıp 'Ne dedin?' diye sormayacaksınız...
Yalnız kalmak isteyeceksiniz...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak... İkisi de yetmeyecek.
Geçmişinizi düşüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz.... Gittiğiniz yerlere gitmek...
Bu size hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksınız.
Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız...
Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz.
Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz...
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız...
Hiçbir şey oyalamayacak sizi...
İlaçlara sığınacaksınız... Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan... Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazınız düğümlenecek,dinleyemeyeceksiniz...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksiniz... Bazen de 'Hiç güneş doğmasa' diyeceksiniz.
Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip ölemeyeceksiniz...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz... Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz... Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz...
Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz... Aramayacağını bile bile... Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek... Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla...
Yüreğiniz burkulacak....
Canınız yanacak....
Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz.
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız... Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz...
Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz... Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu... Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksınız...
Buna yaşamak denirse...

Razı mısınız bütün bunlara?
Hazır mısınız sonunda ölüp ölüp dirilmeye?
O halde aşık olabilirsiniz!..

Pakize Suda
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Evliliklerin de bir burcu vardır!

Herkesin her şeyin bir

burcu var da, evliliklerin niye

olmasın?

Şimdiye kadar yoksa da, artık var!

Ben yaptım.

Ben yaptım, oldu!

Olay şu:

Evlendiğiniz tarihe göre durumunuz...

Evliliğinizin durumu yani!

Tek yapacağınız evlendiğiniz tarihi hatırlayıp hangi burçtan olduğunu saptamak.

Gerisi benden...

KOÇ

Evliliğiniz Koç burcundaysa yandınız... Ateşler içinde hem de! Çok zevklidir ama bir o kadar da tehlikeli... Aldatmalar, kişilik çatışmaları bu evliliklerde daha çok görülür. “Ben yapayım, o yapmasın“ felsefesi hüküm sürer. Tutkuyla evlenilir, çoğunlukla boşanmayla sonuçlanır. Boşananlar, tekrar evlenir.

BOĞA

En tatsız evlilikler bunlardır! Kendileri için değil de sanki başkaları için evlenmiş, başkaları için ev döşemiş, başkaları için giyinmişlerdir. Bu düşünceyle olduğu için herhâlde, olmaz! Eğretidir. Eller iyisi bir evliliktir bu. Maddiyat ön plandadır. Mesela eminim krediyle ev alanların çoğu bu burçta evlenenlerdir. Pek fazla boşanmazlar ama tatsızlardır. Boşanmasınlar da zaten, başkalarını yakmasınlar!

İKİZLER

Aslında bu burçtaki evlilikleri yasaklamak lazım! Daha ilk günden ego çatışmaları başlar. Bir taraf boyun eğip diğerini sürekli pohpohluyorsa ancak öyle sürer. Ha, bu yeter mi? Evliliği sürdürmeye evet ama mutlu olmaya, hayır yetmez. Bu burçtaki evlilikten çıkanları şöyle konuşurken yakalarsınız, “Yahu o ben miydim?”

YENGEÇ

Evlilik herhâlde en çok bu burca yakışır. Evlilikleri Yengeç Burcu’nda olanlar, şuursuzca bu işe sarılırlar. Tabulara, geleneklere ve bağlılığa bağlı oldukları için düzenli fakat renksiz bir hayatları vardır. Yanlış çocuk yetiştirirler.

ASLAN

Aldatıp itiraf edenler bu burcun evliliklerinden çıkar. Çok tartışmalı geçer. Küserler, barışırlar... Barışırken küserler falan... Sosyal bir evlilktir bu. Gezerler, bol para harcarlar. Bu yüzden mal mülk sahibi olmaları zordur. Ha, takarlar mı? Yoo...

BAŞAK

Amaaan... Bu gergin bir evliliktir. Kıskançlıklar, sinsilik, karşılaştırma, şüphecilik, sidik yarışına girmeler falan onlarda görülür. Ha, bir de gösteriş önemlidir. Bu yüzden evleri zevkli ve temizdir. Sosyal evliliklerdir ama yine de adam dans etmez!

Yarına devam ederiz...
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Evliliğin burcu olur mu? Diyelim ki, olur!..

Tuttu mu?

Evliliğiniz burcunun özelliklerini taşıyor mu?

Bence taşıyor...

Evet, biraz gerzekçe olabilir hatta birazdan da fazla... Ama olsun, biraz eğleniyoruz işte!

Zaten son zamanlarda yani son 10 gündür falan sizde de bir avarelik, bir adamsendecilik var mı?

Moralli ve neşeli misiniz?

Tıpkı eski günlerdeki gibi...

10 sene öncesi gibi mesela!

Niye ki?

O halde devam edelim...

TERAZİ

Evliliğinizi terazi burcunda yaptıysanız riskli bir işe girmişsiniz demektir. Ama tüm riskli işler gibi bu da eğlencelidir. Yani bu evlilikte aldatmalar, atlatmalar olsa dahi nedensiz bir şekilde kırıcı olmaz. Anlayışlı, empatik, adil bir evliliktir.

AKREP

A-ha! Bu evliliği şöyle tarif edebilirim: “Bıçak sırtında...“ Nasıl mı? Birden nirvanaya da uluşabilirsiniz, birden kendinizi cehennemin dibinde de bulabilirsiniz. Çalkantılarla dolu geçer yıllar. Ama bu evliliktekiler başlarına ne gelirse gelsin birbirlerini kolay kolay bırakamazlar. Ne olursa olsun!

YAY

Sağlamdır. Sağlam temellere, akla ve sevgiye dayanır. Bu yüzden de bu burçtaki evlilikler çok azdır. Dikkat edin ikisi de güzeldir. Entelektüel ve konforlu bir hayatları vardır. Bu evlilikte doğum günleri, evlilik yıldönümleri unutulmaz hatta seremoniktir, romantiktir. İlle de bir yanlış aranacaksa bu kişilerle ilgilidir, evlilikle değil!

OĞLAK

Geleneksel bir evliliktir bu. Ama neşesizdir de... Alışkanlıklarının dışına çıkamazlar. Asosyal hayatları vardır. Sadece rutin günlerde aileleriyle görüşürler; yapılması gerekenleri yaparlar. Son moda eşyalar en son onların evine girer. Sönük bir evliliktir ama neticede o da bir evliliktir.

KOVA

Bu evlilik yürümezse hiçbiri yürümez! “Daha ne istiyon?“ derler adama... Kadına da! Bu burçta evlenenlere şans verilmiştir ve bu şansı kullanıp kullanmamak artık onların ellerindedir. Neşe, zekâ, yaratıcılık... Dedim ya, “Daha ne istiyon?”

BALIK

Kova evliliklerinin tersine, “Bu evlilik yürürse her evlilik yürür!“ Hani yanlış zaman diye bir şey varsa, evlilik için o zaman bu zamandır. Temeli yanlıştır bir kere... Gerçek olmayan, hayal ve yalan üzerine kurulur. Toparlayamazsın.


***


Amaaan...

Hepsi boş aslında!

Nasıl olsa, “Her canlı bir gün evliliği tadacaktır.”

Yoksa bu eskiden miydi?


DİLEK ÖNDER
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Konu başlığı şu şekilde düzeltilse daha güzel olmaz mı :D
Rujlu, Ojeli ve Rimelli Yazılar..

Yetkililer @leylmira :pp
Birkaçını okudum güzel fikir güzel yazılar teşekkürler :Ü
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Aşığım çünkü elimde değil!

Bazen büyük laflar,

Edilir.

“Hoşça kal” falan denir mesela; baş yukarda, göğüs önde, özgüven merkezde, kendinden emin.

Hoşça kalınmaz ama.

Birinin hayatından “gittim” demekle de gidilmez zaten.

Üstelik “gitmek,” kendine bile kafa tuttuğun en eğlenceli eylemiyken hayatının,

Hoşça kalamazsın işte.

Dönersin paşa-paşa.

Bırakıp-bırakıp gittiklerinin,

Gidip-gidip dönmediklerinin “ah” etmişliğidir belki de

Ya da

Kara büyüdür tutan.

Zaten ne zaman bir akıl tutulması yaşasan,

Bir büyüdür olmakta olan.

Neyse işte.

Bazen büyük laflar edilir.

Yutulur sonra.

Hani karizmayı çizdiğinden mütevellit kimsenin işine gelmez ya lafını yutmak.

Benim gelir.

Ben yutmayı severim!

Yenilmeyi de.

Pes etmeyi de,

Tıpış-tıpış geri dönmeyi de.

Daha doğrusu,

Kontrol edemediğim duygular hissetmeyi severim.

Hani iplerin elimde ol-a-madığı!

Elimde olmayan sebeplerim olmasını da severim dolayısıyla.

Elimde olmadan gitmeyi,

Elimde olmadan dönmeyi,

Elimde olmadan kıskanmayı,

Özlemeyi,

Öfkelenmeyi,

Küsmeyi,

Barışmayı,

Vesaire.

Düşünsene;

“Neden gittin?”

“Elimde değildi!”

“Neden döndün?”

“Elimde değildi!”

“Neden kıskanıyorsun?”

“Elimde değil!”

“Neden özlüyorsun?”

“Elimde değil..”

Yasemin PULAT
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..



Karda kışta zorda
Baharında yazında mevsimin
Sana açtım çiçeklerini içimin
Hep sana soldum sonra
Hep sana üşüdüm ayazında bu aşkın
Ben bu şehrin yağmurundan hep sana aktım

Sana doldu gözlerim şarkıların en acıklı yerlerinde
Sana bağırdım avaz avaz
Sana sendeyim.com sustum
Seni düşündüm yarımında eksiğinde zamanın
Sana küstüm kimse bilmeden
Kimse bilmeden seninle barıştım

Ben bütün papatyaları sana yoldum
Bildiğim bütün küfürleri sana ettim
Sana yandım sana soğudum sana söndüm
Ben bütün yollardan sana gittim sana döndüm

Ben hep sana yazdım ya
Bütün soru işaretlerini bütün virgülleri
Bütün ünlemleri bütün noktaları sana koydum
Sana açtım bütün parantezleri
Bütün parantez içlerini seninle doldurdum
Ben sana ben hep sana ben bunu da sana yazdım

Ben sana yazarken her şeyi
Sen başka baharında mevsimin
Başka zamanında hayatın başka düşlerin
Başka kolların başka acıların koynunda
Yatağında en arsız sevişmelerin
Ben sana durdum ayakta sana düştüm

Sana saydım yok oluşlarımı ve yeniden doğuşlarımı
Ben bütün yaralarını içimin sana sardım
Sana topladım dağılan parçalarımı dağıldıkları yerlerden
Sana hastalandım sana iyileştim

Sana fırlattım oklarını hayallerimin
Seni hedef aldım seni ıskaladım
Seni vurdum sana kızdım seni affettim
Sana içlendim sana sabrettim
Ben sana ben hep sana yine sana yazdım

Ben sana yazdım ya her şeyi
Aşkı ayrılığı en karasını cümlelerin en kanlısını
En ihtiraslısını en yaralısını en acısını hatta en ağırını
Ben uyutmak için bazen içimin canavarlarını
Bozmak için aşkın kara büyülerini
Yakmak için bazen sana ait kelimelerini dilimin
Tuz basmak için tenimin senden kalan yerlerine
Uyuyabilmek için uyanabilmek için
Unutabilmek için unutamamak için
Acıtmak için bazen senin de canını sana yazdım

Var olmakla yok olmak gibi
Kaçmakla yakalanmak gibi
İyiyle kötü gibi melekle şeytan gibi
Atmak gibi kendi uçurumlarından kendini
Ama ölmemek gibi ölememek gibi
Aşk ne karmaşık bir şeydi

Yasemin Pulat...bu kadın okunmaya değer bence..
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

'Vayyy beeee' dedim çok güzel sunum olmuş Tşkler Eline Sağlık +

[MENTION=150695]'hayaL[/MENTION] dinlemelisin
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

beğenmene sevindim [MENTION=154874]leylmira[/MENTION]
sevdiklerimi paylaşmayı seviyorum..
 
---> rujlu,ojeli ve rimelli yazılar..

Ya adam genç olsaydı...

Kısa bir özet verelim önce: Elimizde, kendisinin kim olduğunu bile hatırlamayan Alzheimer hastası karısını her gün ziyarete giden yaşlı bir adam var.

Gerekçesi ise çok derin:

“Ama ben onun kim olduğunu biliyorum!”

Ben de bunun üzerine bir soru yöneltmiştim; “ya adam genç olsaydı?” diye...

İlk sırayı, bize bu hikâyeyi anlatan Makarnacı Maho’ya verelim:

- “Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl durumu hâlidir. Yıllar cildi buruşturabilir ancak heyecanların bitişiyle insanın bedeni de buruşur. İnsan kendine olan güveni kadar genç, kuşkusu kadar yaşlı; cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlı; umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır. Hiç kimse de fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz, insanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir.”

Güzel söylüyorsun da!.. Nasıl sorsam? Yani idealler, libidoyla birlikte düşmüyor mu? Yoksa paralel bir libido var da bizim mi haberimiz yok!

Ama son cümlene ayakta şapka çıkarıyorum:

“İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, oysa yaşamadıklarından yaşlanırlar.”

Siyami de başka yere takılmış:

- “İlk defa bir erkeği öven bir yazınızı okudum. Yaşlı adama ‘dana’ dememeniz ise insafa gelmeniz olmalı. Adam yaşlı olunca değişti fikriniz. Bana göre doğru değil. Adamın karakteri değişmez, kendi bilmesinin yeterli olduğunu söylüyor.”

Bir dakika! Ben kimseyi övmedim, bu biiir. Adamın danalık hâli kalmamış, bu ikiii... Her gün hasta karısını ziyarete giden adamlara da dana dersem ne insaflı ne de inandırıcı olurum bu üüüç! Adamların karakterleri değişir bu da dört!

‘Kadın gitmez’ de...

Ali daha da uzaklarda:

- “Hikâyedeki erkek neden ‘yaşlı adam’ değil de ‘yaşlı bey’?

Kibarlıktan mı?”

Bu da şey gibi, “hanım kızım” gibi değil mi? Ama benim kibarlığım değil, hikâyeyi yazan Makarnacı Maho’nun ifadesi. De! Konu daha derindi ama...

Hatice gerçekçi, lafı hiç uzatmamış, herkesin aklına ilk geleni yapıştırmış:

- “Büyük bir ihtimalle en az bir çıtır bulur, karısını ziyarete falan gitmez, gününü gün ederdi.”

Gördünüz mü, ne hâle geldiğinizi? Danalara diyorum!

Daha derin yorumlar da var:

- “Sevgi, bağlılık ve birbirine düşkünlük boyutuna geçen ilişkilerin zaman aldığına inanıyorum.”

- “Adam genç olsaydı bu duyguların çok genç yaşta, çok emek verilmemiş

bir evlilikte yaşanmış olacağına inanmıyorum...”

Sevgi emek ister diyorsun... Evet, emek de sevgi ister ama!

Bak, “aşk olmadan vicdan olmaz” diyenler var!

Bir de soruya soruyla cevap veren:

“Ya adam hasta, kadın genç olsaydı?”

Bu sorunun cevabı beni hep düşündürmüştür. “Kadın gitmez!” kanısı...

Evet, çoğunlukla kadın gitmez.

De... Niye gitmez?

İşte bu sorunun gerçek cevabı beni hep korkutur.

Dilek ÖNDER
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst